Bu yıl gerçekten ilk defa Oscar Törenini şu geçit kısmını saymazsak başından sonuna sıkılmadan izledim. Yarı komediye vurularak ülkede siyahi bir başkan gelmemesine rağmen hala değişmeyen bazı durumlar gösterildi. Özellikle sektörde zenci aktörlerin Oscar'da öne çıkamaması eleştirildi. Kimine gerçekten güldüğüm film parodileri yapıldı. Nitekim bundan sonraki yıllarda siyahi dostlarımızı Hollywood ekranlarında daha fazla göreceğimiz kesin. Stephen King'n ünlü fantastik serisi Kara Kule'nin baş aktörü bir beyazken siyahiye çevrildi. J.K. Rowling bile Emma Watson'un yüzüyle akıllarımızda kalan Hermione'yi tiyatroda bir siyahi oyuncuya verdi ve bu kararını kitapta karakterin renginden hiç bahsetmediğini söyleyerek destekledi. Yani "Patron Siyahi Baş Rol İstiyor." ve herkes ucundan kıyısından buna yönelmeye başladı bile. Bu mesele bir yana konursa diğer bir sosyal mesaj da ülkemizde de son dönemde fazlasıyla konuşulan bir konu gündemdeydi: Taciz ve Tecavüz. Lady Gaga tarzından taciz mağdurları için bestelediği şarkı verildiğinde zaten en iyi film ödülünün Spotlight'a gitmesi benim adıma sürpriz olmadı. Oscar'da senaryo, kurgu ve grafik detayları, oyunculuklar ayrı ayrı ödüllendirilirken en iyi film seçerken içerdiği mesaja bakıyorlar genellikle. Örneğin 2009 yılında Titanic ile adını duyurmuş olan Cameron 3D film yaparak bir devrim yapmış olabilirdi ancak o yıl ülke gündeminde Irak'taki askerlerin dönmeleri ve İkiz Kulelere saldırı meselesinden beri içine girdiğimiz yeni soğuk savaş hali vardı. The Hurt Locker tam da buradan yakaladı konuyu ve Irak savaşına giden Amerikan askerlerinin ülkeye döndüklerinde yaşadıkları uyum sorunu anlatıldı. Akademinin yılın teması olarak seçtiği konuyu doğru tutturmuştu ve bir çoğuna sürpriz bir şekilde oscarı kaptı. Bu yıl da benzeri bir durum yaşandı. Sonunda Dicaprio'ya oscarı kazandıran The Reverant ve teknik ödüllerin hemen hepsini kapan Mad Max gibi iki iddialı yapımın karşısında Spotlight sade durgun bir filmdi. Ama içerdiği mesaj onu önemli kıldı.
Film Spotlight adında bir gazeteci takımının kilisenin karanlık yüzünün peşine düşmesi anlatılıyor. Bilindiği üzere katolik kilisesinde din görevlileri tek aşklarını din olarak gördükleri ve dünyaya dair her şey gibi hatta daha fazla cinselliği hor gördükleri için gelenek olarak evlenmeleri yasaktır. Cinsel arzularını bastıramayan rahipler daha az dikkat çekecek bir hedef seçerler: Kilise öğrencilerine taciz. Bu sadece son dönemlerin değil orta çağın da gerçeğidir ve bir çok kilise öğrencisi taciz mağduru olmuştur. Filmde sadece Bostonda önce 12 kişi üzerine çalışırken sonunda 87 kişi olduğunu görüyorlar. Oldukça çarpıcı sahnelerden birinde tacizle suçlanan pederlerden biri bunu itiraf etmekle kalmayıp kendisinin de bir taciz mağduru olduğunu söylüyor. Çoğunluğu haliyle erkek olmasına rağmen taciz edilenler arasında küçük kızlar da var.
Peki kilise bu durum karşısında ne yapıyor? Ülkemizde artık klişeleşmiş bir mekanizma ile kendini korumaya alıyor. Taciz suçlusunu hava değişimi sebebiyle başka bir yere atayıp kaçırıyor, bazen de bir süre geri hizmete alıyor. Ailelere sus payı olarak paralar veriliyor. Sadece kilise değil fanatik dindarlar da olayın üstünü örtmek için çalışıyorlar. Çünkü bu olayın duyulması zaten yeni neslin Hristiyanlığın sonu olabilir. Filmin başlarından bir replik işin boyutunu çok iyi anlatıyor.
Peki kilise bu durum karşısında ne yapıyor? Ülkemizde artık klişeleşmiş bir mekanizma ile kendini korumaya alıyor. Taciz suçlusunu hava değişimi sebebiyle başka bir yere atayıp kaçırıyor, bazen de bir süre geri hizmete alıyor. Ailelere sus payı olarak paralar veriliyor. Sadece kilise değil fanatik dindarlar da olayın üstünü örtmek için çalışıyorlar. Çünkü bu olayın duyulması zaten yeni neslin Hristiyanlığın sonu olabilir. Filmin başlarından bir replik işin boyutunu çok iyi anlatıyor.
"Fakir bir ailenin fakir bir çocuğuysanız din sizin için bir çok şey demektir.
Bir rahibin dikkatini çekerseniz ise bu önemli bir şeydir. İlahi kitabı getirmenizi ya da çöpleri atmanızı istediğinde kendinizi özel hissedersiniz. Sanki Tanrı sizden yardım istiyor gibi.
Size pis şakalar yapması garip bir durumdur ama artık bir sırrınız olur. Siz de ses etmezsiniz.
Daha sonra size bir porno dergisi gösterir. Siz ses etmezsiniz. Yine ses etmezsiniz ve yine ve yine...
Ta ki sizden otuzbir çekmenizi veya ağzınıza almanızı isteyene dek. Ve buna da ses etmezsiniz.
Tuzağa düşürüldüğünüzü düşünürsünüz. Çünkü size, O, yardımda bulunmuştur. Tanrı'ya nasıl Hayır diyebilirsiniz?
Görüyorsunuz. bunun fiziksel istismar olmakla kalmayıp aynı zamanda manevi istismar olduğunu bilmek çok önemli. Bir rahip size bunu yaptığında inancınızı elinden almış oluyor. Şişenin dibini görür veya şırıngaların sayısını unutursunuz. Bunlar da işe yaramadığında bir köprüden atlarsınız."
Cinsel sapkınlık, katillik ve hırsızlık gibi insanoğlunun karanlık doğasının bir ürünü. Tarihin her döneminde her dinde her ülkede her ırkta olan bir durum. Okulda öğretmenleri tarafından taciz edilen öğrenciler, okul yurtlarında, yetiştirme yurtlarında baskın olan öğrencilerin diğerlerini taciz ettikleri, askerde özellikle askerliğin uzun yıllar yapıldığı dönemlerde askerlerin birbirine ya da savaş mağduru insanlara tecavüz etmeleri, terör örgütlerinin kendi içlerinde çokça görülen tecavüzler, aile içinde yaşanan ensest taciz ve tecavüz olayları, hapishanelerde mahkumların arasında başlayan ve pembe oda tarzı uygulamaların başlamasının asıl sebebi olan tecavüz olayları, oğlancılar, sübyancılar teşhirciler... Saymakla bitmez zihnimize kazınan neredeyse normalleştirilmiş olaylar. Ama tüm bunların içinde belki ensest hariç en tahrip edici olanı bu işte bir din görevlisinin olmasıdır. Dini kişilik olmanın getirdiği ağır bir sorumluluk vardır. İnsanlara her yönüyle örnek olması gerekir. Bir din görevlisi bunu yapması dini yavaş yavaş zehirler. Üstünü örtmekten başka bir şey yapılmazsa birkaç nesil içinde toplumun inanç bağından kopması kaçınılmaz gözüküyor.
Son zamanlarda diyanetin savunduğu gibi uydurma olduğunu umduğum bir babanın evladına şehvet duymasıyla ilgili fetva haberi bir yana Özgecan sonrası artan duyarlılıkla öne çıkartılan taciz haberleri arasında da din görevlileri maalesef ki var. O filmde gazetenin başına geçen ve ekibe bu işi veren kişi bir Yahudi, ekip üyelerinin hiçbiri dindar değil ama sizin kiliseye kastınız var diyerek tepki gösterenlerden daha insandı. Bizde de bir grup tacize tecavüze tepki gösterirken muhafazakar grupların bu konularda yaptığı bağnazca yorumlar başlı başına dinden soğuma sebebi olmuş durumda. Savları tümüyle yersiz üstelik, din görevlileri tesettürün tacizi önleyeceği şeklinde açıklamalarda bulunurken tesettürlü kadınlar da taciz mağduru oluyor. Zaten ilkel arzu öyle bir şeydir ki saç örtülse yüzden, yüz örtülse görünen küçük bir kısımdan, sesten hiç olmadı altında ne olduğuna dair zihninde uyanan hayallerden bile etkilenebilir insan. Ne dinle evlenip cinselliği hor gören Katolik kiliseleri bu skandaldan kurtulabildi, ne kadınlarını örtülerin arkasına gizleyip, eve hapseden Arap ülkelerinde tecavüz ve zina son buldu. Japonya gibi özür dilemenin onlarca kelimeyle ifade edildiği, artık bir çoğunun önemi azalsa da hayatın bir çok kuralla çevrelendiği, saygının her şeyin üstünde olduğu ülkede bile üstü örtülmüş bir çok taciz olayı yaşanıyor. İşe buradan bakınca kadınların yarı çıplak dolaşabildikleri Afrika kabileleri daha medeni görünüyor.
Oscar'lar neye göre dağıtılıyor artık gerçekten anlamıyorum. Cidden tespitinde çok haklısın yani sadece filme bakılarak işin teknik yönüne göre seçim yapılmıyor bence bu yüzden olsa gerek eskiden daha sıkı takip ederdim ama şimdilerde bence fonksiyonunu kaybetme noktasına geldi ..
YanıtlaSilDin ve taciz konularına gelirsek .. mümkünse gelmeyelim içler acısı bir haldeyiz :/
Benim anladığım filmin temasına artık daha çok önem verdikleri. Bir nevi ödül töreni onu izleyen tüm dünyaya bir mesaj gönderiyor. Hurt Locker Amerika'daki savaş karşıtlığını destekleyen bir filmdi. Bu sene ise Lady Gaga'nın gösterisi falan her şeyi ile taciz konusuna odaklanılmıştı ve ödülü de Spotlight alması bu açıdan şaşırtıcı değil. O kadar da boş beleşe dağıtmıyor ödülleri onu anladım bu yıl. Çok da yanlış bulmuyorum.
Silben filmi izledim gerçekten de çok beğendim. günümüzde hangi gazeteci üzeri örtülmüş bir konunun yeterinde araştırılmadığı kanaatine varıp çok hassas olan din konusunu irdeler ki.. gazetesinin satılmayacağını o dine mensup kişlerce ve ya derneklerce tepki toplayacağından korkar. filmin konusu maalesef hem gerçek bir hayattan alımış olması etken olmuştur. boş beleş filmler yapacağıma bizde farkındalık oluşturacak filmler yapsak keşke
YanıtlaSil