24 Haziran 2015 Çarşamba

Pinnucia Bahar Okuma Şenliği Raporu.

Mart sonrasında blogu da kitapları da maalesef epeyce boşladım. Aslında burada bu yüzden özür dilemek istiyorum. İlk yarıdaki performanstan sonra aşağıdaki tablodan bir parça utanmadım desem yalan olur. Bir kere işsizlik  başta olmak üzere bazı kişisel yaşam problemleriyle uğraşmam kitap okuyacak zamanımı da kısıtladı olan zamanda da kafam fazla dolu oldu. İkincisi okuduklarımdan özellikle "Genç Werther'in Acıları" ve "Kurtlara Söyle Eve Döndüm" kitapları beni etkiledi ve bir süre iptal oldum okuduğumda ki hakkındaki yazılarımda da ne kadar etkilendiğimi görebilirsiniz. Bir de ben genel olarak havalar ısındıkça kitaplardan filmlere dizilere animelere doğru kayarım. Sıcaklarda beden zaten mayışıyorken okumak biraz zorlaşabiliyor, hele ki Ramazan'ın yaza geldiği şu günlerde. Tabii bunların hiçbiri mazeret değil ama insan biraz kendini rahatlatmayı seviyor böyle.

Şu an iş buldum gibi hayatımı düzene oturttuğumda blog işlerini toparlayacağım. Bu etkinliğin yaz olanına katılabilir miyim bilmiyorum ama tamamlayamadığım diğer okuma listesine de devam edeceğim.

20 Haziran 2015 Cumartesi

Zaman Çarkı ve Filmler / Baba Tiplemeleri

Anneler çocuklarını her zaman en çok düşünen en bağlı olanlardır. Doğum sırasında ve sonrasında bazı bunalım geçirenleri dışarıda tutarsak hayatı boyunca hormonları onu doğuma ve çocuğunu büyütecek sabra, sevgiye hazırlar. Adet döngüsü doğumun bir provasıdır ve bir belgeselden öğrendiğim kadarıyla da doğum sonrası ilk göz kontağı kurulduğunda da aradaki sevgi bağı biyolojik olarak oluşur. Bu yüzden anneler evlat sevgisini öğrenmeye gerek duymazlar içlerinde bir yerde hissederler. Bu doğalarında vardır. Ancak babalık daha farklıdır. Babalarda bu çeşit hormonal bir hazırlanma yoktur sadece karşı cinse karşı beslenen bir arzu vardır. Bu yüzden yaşamı veren öz babanın içinde olsa bile babalık sonradan öğrenilen bir durumdur. Babalık ciddi bir iştir, ataerkil toplum olduğu düşünülürse hele hayatınızı düzene sokmanız ve giderek büyüyen masrafları karşılamanız sizden beklenir. Annenin de çalıştığı durumlarda bile para kasası baba görülür. Bazıları babalığı burada bitirir. Bebekken her varlık güzeldir küçüklüğünde baba için çocuk akşamları sevilip oynanacak bir varlık olur, büyüdükçe ise uzaklaşır ve bazen sadece parasal yükümlülüğü karşılamanın yeterli olduğunu düşünür. Geri kalan tüm sorumlulukları anneye bırakır. Bu biraz toplumsal bir olgu. Küçük bir devlet gibi yapılanmış ataerkil geniş ailede baba olmak bir liderlik vasfı yürütüyordu. Otorite figürü olmak için sert olması gerektiğini düşünüyor ve belli bir saygı bekliyordu. "Babaya karşı gelinmez." olgusu bunun bir kanıtı ya da çocukların kötü alışkanlıklarını babadan gizlemesi, önünde rahat oturmaması gibi bir çok gereklilik de mesafeleri artırır. En sonunda bir diziye de isim olmuş "En son babalar duyar" durumu oluşur. Tabii modernite arttıkça biz gibi geç modernleşen ülkelerde bile bu durum yavaş yavaş azalmaktadır. Tabii babaları tek bir tiplemeyle özetlemek mümkün değil.

13 Haziran 2015 Cumartesi

Mim

Kronik okur'dan gelen mim önerisi için teşekkürler. Kararsız kaldım biraz sorularda ama bakalım...

1-Klişe bir soruyla başlayalım:Film mi? Kitap mı? 
Kitapta sahnedeki görüntülerden fazlası vardır her zaman. Bazen bir cümle geçer o an okuduğunda kafandaki milyon soruya cevap ya da sorulara sebep olur. Filmde bu yapılamaz mı çok başarılı bir yönetmense evet. Ama çoğu zaman hayal gücünden yoksun ve bol bol fan servis oluyor. Eh haliyle kitap kötü bile olsa filme göre açık ara önde oluyor.

2-Ne tür kitapları tercih edersin? 
Kitap tarzım o anki kafa yapıma göre değişir. Bazen kaçabileceğim fantastik diyarları ararım bazense biraz ciddiyet ister daha felsefik kitaplara yönelirim. Kitaptan beklentim bana bir şeyler katabilmesidir. Yukarıda dediğim gibi bir cevap ya da önemli bir soru dile getiriyorsa o kitap baş tacımdır.

3-Bir yazar olsan kim olmak isterdin? 
Zor bir soru bu. Bir çok seçenek var yazıp yazıp siliyorum. Weis Hickman ikilisi gibi olmak isterdim sanırım.

4- Bir kitap yazmaya karar versen aklına gelen ilk konu hangi türe gelirdi? 
Fantastik elbette. Bol çetrefilli bir dünya yaratırdım.

5- Çok başarılı bir kitap yazdın. Film mi yoksa dizi mi olmasını isterdin ya da kitap olarak kalmasını mı tercih ederdin? 
Diziye çevrilsin diyebilirdim. Ama olaylar bir noktadan sonra değişmeli. Kitabı daha güzel diyenler sağolsun belli bir merak faktörü yaratılmış olurdu.

6- Issız bir adada yanına yol arkadaşı olarak seçeceğin kitap karakteri kim olurdu? 
Tutunamayanlar'ın Selim'i

7- Hayatın boyunca sadece tek bir yazarın kitaplarını okuma şansın olsa bu kim olurdu?
Robert Jordan

8- İki yazar beraber bir kitap yazsa harika olur dediğin iki yazar düşün. Kim onlar? 
Dostoyevski ile Albert Camus birleşirse iyi bir iş çıkabilir bence. Hatta kendi karakterlerini buluşturup bir piyes gibi sohbet ettirsinler. Bayıla bayıla okunmaz mıydı?

9- Sonunu değiştirmeyi en çok istediğin kitap? 
Kurtlara Söyle Eve Döndüm...

10- Önermekten sıkılmadığın, ''Dünya okusun!'' dediğin bir kitap sorsam? 
Zaman Çarkı ki blog da ismini oradan alır.

11- Eyvah! Bir kitabın içine hapsoldun, hem de ana karakter olarak. Hangi kitap olsa ''Beni burada bırakın.'' derdin?
Empati. Sırf yeteneği için ana karakterin öyle kalmaya varım ben.

Görüp yapmak isteyen herkesi mimliyorum. İlgilenenlere şimdiden teşekkürler.

8 Haziran 2015 Pazartesi

Durarara - Kitle ve İktidar - Şifrepunk / Kitle Ruhu ve HDP

Durarara!  animesinden daha önce internetin yeni bir alttan küreselleşme yolu olması bakımından bahsettim. Sistem sendikaları büyük ölçüde parçalamış, mesleki rekabet ortamı ve neoliberal çalışma politikaları sayesinde insanlara kaybedecekleri çok şey verildiğinden kendisine muhtaç etmişti. Borçlandırma yoluyla sağlanan gönüllü kölelikten bahsetmiyorum bile. Böyle bir ortamda insanlar hala kitlelere ihtiyaç duydular. Bu yüzden interneti yarattılar. Animede bu durum Dollars örgütü ile anlatıldı. Bir çok farklı derdi, yaşamı olan dollars üyeleri giderek kontrolsüzce büyüdü. Birbirleriyle kurdukları bağlar sayesinde animede pek çok kez istediklerinde neler yapacaklarını gösterdiler. Bundan etkilendiğimi daha önce de belirtmiştim. Çünkü bu tıpkı kapitalizmin her zaman kendini yeniden üretmesi gibi karşıtı da sovyetlerin çöküşünün ardından farklı bir biçimde kendini yeniden ürettiğini gösteriyordu. Peki ama neden? Cevabı nobel ödüllü yazar Elias Canetti'den dinleyelim.




"İnsanı bilinmeyenin dokunuşundan daha çok korkutan hiçbir şey yoktur. İnsan kendisine değen şeyi görmek ve tanımak hiç değilse sınıflandırmak ister. Yabancı herhangi bir şeyle fiziksel temastan her zaman kaçınma eğilimindedir. Karanlıkta beklenmedik bir dokunuşun sebep olduğu korku paniğe kadar varabilir. Üzerine giydikleri bile yeterli bir güvenlik duygusu vermez. Giysileri yırtmak ve kurbanın çıplak, yumuşak savunmasız etini delmek kolaydır.

1 Haziran 2015 Pazartesi

Eğitim Üzerine

Hırsız abimiz yemiş bir halt sonra kameralar ona çevrilince ekran karşısında suratına tükürmeye başlayacak amcalarımıza teyzelerimize bir şey demesi lazım ki bir dursunlar. Hemen bulmuş: Eğitim şart. Bu hemen her konuda artık ezbere olmuş bir şekilde ortaya atılan bir laf haline geldi. Eğitimin önemi reddedilemez elbette ancak daha önce yorum yapan arkadaşlardan birine de söylediğim gibi gerçekten de her şeyi düzeltecek olgunun eğitim olduğuna inanmıyorum. Beyin bedava diyen bir abimiz vardı ya çok haklı. Bu dünyada ne insanlar gördüm baksan okul okumamış ilkokul mezunu ama dünyayı o profesörlerden çok daha iyi anlıyor. Çünkü oturmuş sorgulamış bir şeyleri fikir üretmiş kendince bir anlam katmış her şeye. Demek ki eğer istenirse insanın bir şeyleri birinden duymaya ihtiyacı yok. Bir bebeğin konuşmayı yürümeyi öğrenmesi gibi etrafını izleyerek anlamlandırarak sorgulayarak bir çok şeyi öğrenebilir. Henüz dünyada okullar yokken filozoflar vardı. Tarihin karanlık devirlerinden çok tanrılı dönemlere kadar insanlar doğayı anlamak ve hakimiyet kurmak için düşündüler. Bugünün toplumsal değer, insan hakkı dediğimiz şeyler o gün düşünülerek bulundu. Sonra insanlar bilgilerini birbiriyle paylaşmaya başladılar. Bunların kimi deneme yanılmayla bulunan gündelik bilgi, kimisi icatlarla ilgili teknik bilgiydi. Kimi ise anlamlandırılamayan şeyler için uydurulmuş hikayelerdi. Safsatalar, batıl inançlar... En sonunda bilgi satan filozoflar olarak bilinen sofistler önce siyasetçilere halkı nasıl dolandıracaklarını, ah pardon, nasıl hitap edeceklerini veren okullar açmaya başladılar. Sonra bu yaygınlaştı ve bugünün temelini oluşturuldu. Ama düşünmeye hep bir elit anlam yüklendi. Yunanlarda okula yalnızca üst sınıftan insanlar kabul ediliyordu. Kimse alt sınıftan birinin fazla düşünmesini istemedi. Bunun için vakitlerini aldılar, kendi sözlerini onların anlamlandıramayacağı elit bir dile çevirdiler, sesleri çıkmaya kalktığında ya küçümseyip buldukları bir cahillikle alay ettiler ya da o sesten geriye geleceğe bir miras kalmasını engellediler.