10 Nisan 2016 Pazar

Neden Yazıyorum? (Orwell) - Yazma Sanatı (Stephen King) / Yazarlık ve Yazma Üzerine

Kitap okumaya çok erken yaşlarda başladım. Beş yaşında okumayı çoktan sökmüştüm ve bunu gören ilkokul öğretmenim okumanın bende şevke dönüşmesi için bir sürü kitap verdi. Çocuk kitaplarından girip, Türkçe kitaplarını hatmetmekten çıktım. O zamanlar gazeteler ardı sıra çocuk klasikleri falan dağıttığı için şanslıydım. Daha üçüncü sınıfta basitleştirilmiş çevirisiyle bile yine bir üç yüz sayfayı bulan Don Kişot'u okudum. Okuduğum hikayeleri, romanları yaratan hayal güçlerine hayranlık beslemem ve benim de bu sanata yönelmem çok gecikmedi aslında. İlkokulda yazdığım ilk şeyin "Ali'nin Masası" diye şimdi çok güldüğüm bir hikaye olduğunu hatırlıyorum. Masada duran kalemi, silgiyi çeşitli şeyleri konuşturmuş, hem onların kendi aralarındaki tartışmalarını yürütmüş hem de kafamda yarattığım o Ali'yi anlatmıştım kullanılan eşyaların dilinden. Sonra bir dönem evde elime geçirdiğim kırmızı renkli bir tükenmez kalemle, küçük bir deftere bir şeyler yazmaya başlamıştım. Kitap kapağı kıvamında yazdığım hikayeler için çeşitli yerlerden resim bile kesip yapıştırıyordum. Aynı yıllar kafamdaki dünyaları oyunlaştırmaya başlamıştım. Biraz kardeşimden gördüğüm evcilik oyunları gibiydi bu. Önce evde başladım. Koltuk örtüsünü pelerin yapar, evin bir duvarını kaplayan iki koltuğun o birleştiği kısma oturur onu kah bir uzay mekiğinin kaptan dairesi kah kanatlı bir yaratığın sırtı olarak hayal ederdim. Aranızda bu tip şeyler yapanlar olmuştur belki. Bunları sonra sokağa da taşımıştım. Söğüt ağacını sallarken çıkardığı sesten dolayı çok severdim. Ondan bir dal alır kılıç niyetine havayla dövüşür, o sıralar bayıldığım Kara Murat filmlerindeki figürleri taklit ederdim. Fantastik dünyalarımda kahramanlıklar yapar, şeytanlarla savaşırdım. Bu hayallerimden etkilenip bir şeyler yazdığım da oldu ama ne zaman uzun soluklu bir işe girişsem yaptığım ilerlerken ya araya bambaşka işler girmiş ya da önünü sonunu uzun uzun düşündükten sonra yazmak ilginçliğini kaybetmiş ya da sıklıkla yazdığımı beğenmeyip bırakmıştım. Daha sonra RPG (rol yapma oyunu) siteleriyle tanıştım. Bunlar bildiğiniz PC oyunu falan değiller, Karaktere siz bürünüyorsunuz ve bazen zarlı bazen direk rol yapma odaklı olarak istediğiniz bir dünyanın içine giriyorsunuz. Bu hem bana okuyacak bir sürü yeni fantastik kitap hem de yazarlığımı yönlendirebileceğim bir alan verdi ama doğrudan kitap yazma fikrinden uzaklaştırdı. Sonuç olarak bir iki arkadaşımın son dönemde kitabının çıktığını görsem de henüz ben o konuda tutunabilmiş değilim. Ve hep merak ettiğim büyük yazarların da aynı şeyleri yaşayıp yaşamadığıydı.

7 Nisan 2016 Perşembe

Dünya Sağlık Günü / Sağlık Sistemleri

Bugün Dünya Sağlık günü. Sağlık kurumu bir devletin en önemli yapısıdır. Son demlerinde özellikle topuğundaki olmak üzere çektiği rahatsızlıklardan sonra "Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi." diyerek Kanuni tarafından da sağlığın değeri dile getirilmiştir. Obama'ya seçim kazandıran en önemli etmen sağlık politikalarında yaptığı reform çalışmaları olmuştur. Keza ülkemizde de iktidarın duble yollardan sonra en çok bahsettiği konulardan biri de sağlık sisteminde seksenlerin ve doksanların o kuyruklarına kıyasla yaşadığımız değişimdir. Ülkelerin sağlık sistemleri, ekonomik politikalarına ve siyasete bağlı olarak değişim gösterir. Bizimkinin üstünden ne kadar geçilse de bitmeyen sorunları malum. Bu yazıda biraz diğer ülkelerden bahsedeceğim.

5 Nisan 2016 Salı

Kafamda Bir Tuhaflık - Orhan Pamuk / Türkiye'nin Bir Tuhaf Tarihi

Kafamda Bir Tuhaflık, Orhan Pamuk'tan okuduğum ilk kitaptı ve benim için iyi bir tanışma kitabı olduğunu söyleyebilirim. Yazarın dilinin ağır, anlatımının yavaş olduğu söylenegelmiştir ama bu kitabında anlatacaklarının yoğunluğunun da etkisiyle sıkmayan sade bir kitap ortaya çıkartmış. Orhan Pamuk'a yanlış bir kitapla başlayıp tutunamayanlara, ya da benim gibi ilk okumasını yapacak olanlara rahatlıkla önerebileceğim bir kitap. Kitap bir yaşam öyküsü olmakla birlikte bir dönem romanı. Türk edebiyatında da film dizi sektöründe de bir çok dönem anlatan yapımlar çıktı. Ancak bunlar genelde spesifik olarak bir dönemi anlatmayı seçerlerdi. 50ler ve 60ları anlatan "Ben Onu Çok Sevdim" adlı Menderes'i anlatan dizi, 70 ve 80leri anlatan "Hatırla Sevgili", "Çemberimde Gül Oya" ve komedi dizisi olarak yeni bir yorum katmış olan "Seksenler" bir dönem atvde çıkan "Doksanlar" dizisi gibi. Ama Türkiye'nin yakın dönemini tek bir öyküde toplamak 60ların sonlarından aldığı hikayeyi 2012'ye kadar ulaştırmak yazar adına güzel bir başarı olmuş. Perde arkasında dönemi anlatarak ilerlettiği hikaye bana Khaled Hosseini'nin kitaplarını hatırlattı. Mevlüt benim neslimin babalarının neslinden geliyor tam. bu yüzden kitabı okurken sık sık evde dinlediğim hikayeleri tekrar yaşıyor gibi oldum. Bu yüzden bu yazı hem kitap yorumu hem de kendimden hikayeler olacak. Kitabın kurgusunun ana çatısını anlatmayacağım, o yüzden rahat olun.

2 Nisan 2016 Cumartesi

Mucize - R. J. Palacio / Otizm Farkındalık Günü ve Bir Engellinin Yaşamı Üzerine

1980'de yayımlanan kitap uyarlaması Elephant Man'i duymuşsunuzdur. Film antropolog Ashley Montagu'nun anlattığı gerçek bir yaşam öyküsünden uyarlanmıştır. David Lynch'in yönetmen koltuğunda oturduğu film suratı deforme olmuş, parlak zekalı bir adamın hayata tutunma çabası anlatılır. İnsanlar onun hiçbir yönüne bakmaksızın sadece suratıyla yargılar. Onu sergilemeye üzerinde çalışmalar yapmaya çalışır. Oysa fil adamımız görünümü dışında normal biri olduğunu, onlardan farkı olmadığını, bir insan olduğunu ısrarla anlatmaya çalışsa da bir türlü bunu başaramaz. Hatta filmin tren garında üzerine insanlar gelmekte olduğu sırada "Ben hayvan değilim. Ben bir insanım." diye bağırdığı bir sahne vardır ki izleyen herkesin yüreği cız eder. Sonu ise oldukça trajiktir.