20 Ocak 2016 Çarşamba

Aspidistra - George Orwell / Para Tanrısına Savaş Açan Adam

Gerçek Bir Hastalık Mıdır? yazımda Dostoyevski'nin gerçeklik hastalığı olarak tanımladığı dünyayı gerçek karanlık yüzüyle görebilenlerin durumundan farklı karakter tipleriyle bahsetmeye çalışmıştım. Kısaca anlatırsam bu durum Platon'un mağara örneğine benzer. Modern düzen insana hayaller, uğraşlar, tüketilecek metalarla dolu büyüleyici bir dünyanın gölgelerini sunar. Gölgelerden başka bir şey göremeyen insanlar arkalarındaki zincirleri fark etmediği sürece onlarla mutlu olur. Hayatın koşuşturmacasında bir kez bile durup ne yaptığını düşünmeden ilerler. Ancak bazıları vardır ki dönüp zincirlerini görür. Dünyanın gölgelerden ibaret sahteliğinin ayırdına varır. İşte o gerçeklik hastalığına tutulmuştur ve hiçbir şeyden zevk alamaz hale gelir. Zengin bir soydan gelen Oblomov için bu dünyadaki herkesten uzaklaşarak kendi küçük dünyasına kapanmak olmuştur. Koltuğu ile bütünleşmiş bir şekilde bir kitabın ancak bir sayfasını okuyup sonra tekrar yorulan, kahvaltı yaptığı masaya binbir güçlükle kalkabilen ve dıştaki dünyaya inanılmaz bir korku besleyen bu karakterin kendince bir şansı vardı. Sahip olduğu para bir noktaya kadar onu orada tutabilirdi. Aynı şekilde Alıklar Birliği'nin çılgın akademisyeni Ignatius kitabın başından sonuna sığınacak birilerini hep bulabilmişti. Gittiği her yeri karıştırarak sonsuz bir bencillikle herkesten koparabildiğini kopararak eğlencesini de buluyordu neticede. Yeraltından Notlar'da ise bunların tersine karanlık bir karakter vardı. Öyle ki mutlu olma şansını sıklıkla elinin tersiyle itiyor bundan bir korku duyuyordu. İnsanlara güvensizlikle dolmuştu. Dost cemiyetinde ve özellikle de karşılaştığı, aşık olduğu fahişenin karşısında onların nezdinde tüm dünyaya düzene sayıp dökmüştü. Adına yakışır bir şekilde kitapta gittikçe karanlığa gömülürken kadın belki de onu oradan çıkartabilecek tek kişiydi. Tutunamayanların Selim'inin daha önce intihar etmemesinin sebebi Günseli olmuştu. Aşk da bir başka yalandır elbette ama insanları gerçeklerden uzaklaştıran yaşamına bir anlam katan bir yalandır. Devam ettiği sürece kendine has büyüsüyle yaşamı katlanabilir kılar. Nitekim Oblomov ve Ignatius da sonunda kendilerince aşkı bulmuşlardır. Polisiye diziler içinde benim için hatırı sayılır bir yeri olan Dexter da psikopat tarafından aşk sayesinde çıkabilmiştir


Bir tarafta kapitalistler bir tarafta komunistler dururken Orwell hiçbirini seçmemiş ve her zaman ikisine de saldırmıştır. Aspidistra'da da bunu yapıyor. Aspidistra çiçeksiz bir zambak türü ve İngilizlerin orta sınıf sembolü. Baş karakterimiz Gordon içinse direk kapitalizm ikonu. Aspidistra'da karşımıza çıkan karakter Oblomov kadar devrinin insanlarına yabancı, Yeraltından Notlar'daki karakter kadar da karamsar, mutluluğu elinin tersiyle iten bir kafaya sahip. Hikayesi para tanrısına savaş açmasıyla başlıyor.
Ama ben paraya savaş açan buna rağmen de bu kadar çok para düşünen başka bir karakter daha görmedim. Şiirlerle geçinen kahramanımız bu konuda bile doğan fırsatları geri tepme potansiyeline sahip çünkü yayıncılarının falan onun lehine bir şeyler düşüneceğine inanmıyor ve şanslarının peşinden koşmak yerine onu bir çöpe atmayı seçiyor.

Yaşamının iki yolu olduğuna karar verdi. Ya zengin olursun, ya da bilerek isteyerek zengin olmayı reddedersin. Paran olabilir ya da parayı hor görebilirsin. Ölümcül olan, paraya tapmak ve onu elde etmeyi başarmamaktır. Kendisinin hiçbir zaman para kazanamayacağını düşünmek işine geldi. İşe yarayacak yeteneklerinin olabileceği aklından bile geçmedi. Bunu öğretmenlerine borçluydu. İsyankar bir küçük bela olduğunu ve hayatta "başarıya" ulaşamayacağını kafasına kazımışlardı. Gordon bunu kabullendi. Eh, pekala, şu "başarma" meselesini tümüyle reddedecekti. "Başarmamayı" en büyük amacı haline getirecekti. Cennette hizmet etmektense cehennemde hüküm sürmek yeğdir. Hatta cennette hizmet etmektense, cehennemde hizmet etmek yeğdir. Daha on altısındayken, hangi tarafta duracağını biliyordu. Para-Tanrısı'na karşıydı. Paranın o iğrenç hükümdarlığına karşıydı. Paraya savaş ilan etti. Ama bunu elbette gizli yürütmekteydi.

O kadar gizli ki karakterimizin tüm zararı kendine. Mandıra filozofumuz gibi gidecek bir köyü yok. Devrinde yükselen komunist ideallerse onun için boş ve anlamsız. Zengin bir aileden gelmesine rağmen kendince sosyal bir acıma duygusu ve yardımseverlikle komunizme yönelen dostunu her defasında şiddetle reddediyor. Zaten Ravelston'un bu ironik durumu bile Orwell'ın komunistlere bakışını bir kez daha satır aralarında ortaya koyuyor. Gordon asla Ravelston'un kendisine bir şeyler ısmarlamasına izin vermiyor ondan para kabul etmiyor. Genç adamın etrafındaki ona parası için yaklaşanlardan olmaktan korkuyor. Ravelston da onu anlayamasa da etkileniyor ve kırmamaya çalışıyor. Hoş Gordon kendi kendine kuruntularla dolup başkasına hiç fırsat tanımıyor. Yukarıda aşk demiştim Karakterimizin sevdiği var elbette ve nihayetinde bir parça çıkabildiyse karanlığından onun sayesinde olmuştur. Ama hikaye bu noktada dramatik aşk hikayelerine dönüşmek yerine kara mizahını koruyor. Gordon her şeye olduğu kadar kadına da saldırgan. Yeraltından Notlarda karakterin fahişeye karşı duyduğu ikilemi hatırlayın. Yeri geliyor onu elde etmek istiyor, yeri geliyor parasız olduğu için sevilemeyeceğini düşünüp onu itmeye çalışıyor. Rosemary gerçekten sevmese bu kadar katlanmazdı sanıyorum. Haklı olduğu noktalar da yok değil tabii mesela altını çizdiğim yerlerden biri.

Bir kadın kendisinden destek alan ve onun parasını yiyen erkeği küçük görür.Görmediğini söyleyebilir, böyle sanabilir ama küçük görür. Elinde değildir. 

Kitapta kara mizah ögelerinin bolca kullanılması da ayrı bir renk katmış. Gordon'un para tripleri başlı başına mizaha dönüşüyor. Rosemary ile restorandaki macerası ve özellikle de sonunda eline para geçtiğinde tamamen dağıtıp deliliğin dibine vurması oldukça eğlendiğim bölümlerdi. Bu kısımlar kitabın karanlık havasına bir parça neşe katıp onu katlanılabilir kılıyor diyebilirim. 

Kitap boyunca bol bol Yeraltından Notları hatırladım ki yine o kitapla paralel çarpıcı bir alıntıyla bitirmek istiyorum yazıyı.

Yerin altı, yerin altı! Toprağın güvenli ve yumuşak rahmi, İş bulmanın işten atılmanın söz konusu olmadığı, seni durmadan rahatsız etmediği, umudun, korkunun, hırsın, yükümlülüklerin bulunmadığı, alacaklıların kapına gelmediği bir yere batmak. İşte orada olmak istiyordu Gordon.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder