Malum pek çoğunuzun haşır neşir olduğu U kitap 25 nisan'da davetsiz üyeye açıldı. Ben de elden çıkarabileceğim kitaplara bakarken Dan Brown kitaplarına rastladım. Lise yıllarından kalma bir alışkanlıkla hala okumaya devam ederim kendisini. Kitapları özellikle bizim gibi üçüncü dünya ülkelerinde fazlasıyla gider. Sebebi bir günah keçisi operasyonuyla ilgili. Önceki yazılarımda bahsetmiştim insanlar suçlarından arınmak için ya birilerini günah keçisi ilan eder ya da içlerini kendileri doldurduğu şeytanlarını yaratırlar. Yazarın ve onun yolundan giden pek çoğunun kitaplarına konu olan Tapınak Şovalyeleri, Gül Haç Tarikatı, Opus Dei, Mason Locaları ve son dönemin popüler konusu İlluminati bu konularda biçilmiş kaftandırlar. Özellikle 11 Eylül olayları sonrasında tarihin sayfalarından çıkarılıp tekrar tekrar gündeme geldikleri gibi planlarına dair pek çok komplo teorisi de yürütülmüştür. İnsan genç ve işsiz olunca bu meselelere bolca kafa yorabiliyor. Lisede bu örgütlerin ne kadar gerçek olduğuna fazlasıyla kafayı takmıştım. Dan Brown bana açsam vikipedide bile bulabileceğim bilgiler veriyordu ama en azından tarikatın ismi ve tarihini az buçuk öğrenmiş oluyordum. Popüler kültürün yaygın konularından biri bu masonluk. Onlardan bahsederek çok kişi ekmek yedi, ünlü oldu. Peki gerçekte nedir ne değildir ona bakalım.
Şu kesin ki bu tarikatların varlığı gerçek. Mesele inanmak değil bakın, varlardı. Bazıları tarih sahnesinden silinmişken en az biri bugün varlığını sürdürüyor: Masonluk. Zaten bu örgütler yarı gizlidir. Yani varlıklarını kimse inkar etmez ama geçmişleri, bugünü ve kimlerin üye olduğu meselesine gelince işler karışır. Ortaya bu konuda önce bir sürü teoriler atılmış başta epey ciddiye alınarak bu konu yayılmıştır. Sosyal medya bu haberi önce ilgiyle ve merakla takip etse de zamanla o kadar fazla şey çıkmıştır ki bu konuda gerçek olanla uydurma şeyler birbirine karışmış iş giderek absürtleşmiştir. Sistemi kontrol edenlerin internet üzerinde muazzam bir gücü olduğu bir gerçek. Orta doğu ülkelerinin bahtsız iktidarları gibi sanal dünyaya çocuk gibi küserek sırtlarını dönmüyorlar. Bunun yerine yazımda bahsettiğim gibi fikrin kendisini çürütmeye çalışıyorlar. Baskı yapmak istediklerinde ise wikileaks olayında olduğu gibi, bunun için ellerindeki kartlar epeyce güçlü oluyor. İzlenmeye gelince bunun için çok fazla uğraşmalarına gerek yok. Sevdiğim sosyologlardan Bauman'ın belirttiği gibi synoptic çağda yaşıyoruz. Bizi kontrol etmek için kameralara ya da üstün teknolojilere ihtiyaçları yok. Siyasi görüşümüzden tutun hayat felsefenize hatta günlük yaşantınıza kadar her şeyi paylaşıyorsunuz. Tuvalette bile izliyorlar mı? Siz çekerseniz neden olmasın? Googleda arattığınız her şey, sosyal medyada paylaştıklarınız profilinizi oluşturur. Sonradan hem size ne tür reklamlar yollayacağını anlar hem de olayı istatistiğe dökerek toplumu daha nasıl şekillendirebilecekleri üzerine fikirler üretirler. Sizi sizden iyi tanıyorlar hem de sizin sayenizde.
Bugünkü konuma nasıl geldikleri üzerine yanda çok güzel ve eğlenceli bir kısa film var. Neoliberal sistemde sistemin yöneticileri bankalardır ve onlar bu işi sayılardan başka hiçbir şey olan borsa hesapları ve borçlandırma sistemiyle yaparlar. Devletler, şirketler ve nihayetinde normal insanlar bu sistemin birer parçası ve kurbanıdırlar. Sanılanın aksine Amerika'nın bizzat kendisi bile bu sisteme karşı gelmiştir. Savaşmıştır ama karşı duramamışlardır. Deneyen liderler de ya itibarsızlaştırılmış ya da bir şekilde öldürülmüştür. En büyük krizler bile onların yararına sonuçlanmıştır. 70lerin petrol krizi sırasında Amerika dışarıya sattığı ürünlerin fiyatlarını artırmıştır. Bu malları kim alıyordu bakalım? Krizi başlatan Araplar elbette. İşler sonunda öyle hale gelmişti ki Araplar aldıkları paranın büyük kısmını geri vermişlerdi. Onlarla karşı karşıya gelmek o kadar kolay değil çünkü bu işi yıllardır yapıyorlar. Dünya'da ilk kredilendirme işini, senetleri kim yarattı, kralları bile kim borçlandırdı biliyor musunuz? Peki Tapınak Şovalyeleri neden tarihten silindiler sanıyorsunuz? Satanist oldukları için mi, kiliseye karşı geldikleri için mi, mistizm yüzleri için mi? Hayır Fransa Kralı borçlarını ödemek istemediği kiliseninse onların büyüyen gücünden çekinmesi sebebiyle. Paralarını nasıl kazandıkları hakkında bir çok teori var. En uçuğu onların Süleyman'ın hazinesini buldukları ya da iblisle anlaşma yaptıkları yönünde. Ama bana mantıklı gelen teori şu. Süleymanın Fakir Askerleri olarak kendilerini tanıtan tapınakçılar tarikata katılma şartı olarak tüm paralarını onlara bağışlamalarını istediler. Kazandıkları prestij yüzünden asiller de paralarını bağışlamaya başlamışlardı. Sonunda borç ve senet işlerine girecek ülke ekonomilerine karışacak kadar büyük söz sahibi oldular.
İlk başarısızlıklarının sonrasında sabırlı olarak amaçlarını sürdürmeye devam ettiler. Din çok büyük bir etkiye sahipti bu yüzden önce üzerinde oynanması gereken buydu. Şanslıydılar, Hristiyanlık boşluklarla dolu bir dindi. Dinsel mantık Platon felsefesine dayanıyordu ve ilk çağ insanların yanlış düşündüğü bir çok şey vardı. Hristiyanlık bir çok mucizesini, kıssalarını bunların üzerine oturtmuş bir şekilde açıklamıştı. Bunun yanında paganlığın da dini günlere ve peygamber, melek tasvirlerine kadar pek çok şeye etkisi vardı. Bu boşlukları kapatmak konusunda kilisenin en etkili yolu Hayvan Çiftliğinde Domuzların yaptığı şeydi. Kitapta okumayı tam olarak sadece domuzlar biliyor bu yüzden diğerlerine istedikleri gibi yutturuyorlardı. Aynı hesap oluyor ve kilise günah çıkarma, cennetten arsa satma gibi bir çok çıkarcı saçmalık da üretiyor. Okuma oranlarını artırma ve Latincenin dillere çevrilmesi gibi şeylerden sonra zaten masum olmayan kilise kolaylıkla itibarsızlaştırıldı. Hatta üzerine Protestanlığı kurdular. Protestanlığın kapitalizm ile bağını Max Weber Prüten Etiğinde bolca bahsediyordu. Krallara gelince artık pek çoğu tarihten silindi ve buna hangi ülkeyle başladılar? Fransa. İntikam soğuk yenen bir yemektir derler ya mason abilerimiz bunu çok iyi bilirler. Fransız İhtilali'nin önemli ismi Napolyon kendisinden sonraki dünyanın geleceğini çok güzel de söylemişti. PARA PARA PARA!
İlk başarısızlıklarının sonrasında sabırlı olarak amaçlarını sürdürmeye devam ettiler. Din çok büyük bir etkiye sahipti bu yüzden önce üzerinde oynanması gereken buydu. Şanslıydılar, Hristiyanlık boşluklarla dolu bir dindi. Dinsel mantık Platon felsefesine dayanıyordu ve ilk çağ insanların yanlış düşündüğü bir çok şey vardı. Hristiyanlık bir çok mucizesini, kıssalarını bunların üzerine oturtmuş bir şekilde açıklamıştı. Bunun yanında paganlığın da dini günlere ve peygamber, melek tasvirlerine kadar pek çok şeye etkisi vardı. Bu boşlukları kapatmak konusunda kilisenin en etkili yolu Hayvan Çiftliğinde Domuzların yaptığı şeydi. Kitapta okumayı tam olarak sadece domuzlar biliyor bu yüzden diğerlerine istedikleri gibi yutturuyorlardı. Aynı hesap oluyor ve kilise günah çıkarma, cennetten arsa satma gibi bir çok çıkarcı saçmalık da üretiyor. Okuma oranlarını artırma ve Latincenin dillere çevrilmesi gibi şeylerden sonra zaten masum olmayan kilise kolaylıkla itibarsızlaştırıldı. Hatta üzerine Protestanlığı kurdular. Protestanlığın kapitalizm ile bağını Max Weber Prüten Etiğinde bolca bahsediyordu. Krallara gelince artık pek çoğu tarihten silindi ve buna hangi ülkeyle başladılar? Fransa. İntikam soğuk yenen bir yemektir derler ya mason abilerimiz bunu çok iyi bilirler. Fransız İhtilali'nin önemli ismi Napolyon kendisinden sonraki dünyanın geleceğini çok güzel de söylemişti. PARA PARA PARA!
Bu konuda önerdiğim kitaplara gelince... Dan Brown kitapları kısa kısa bilgi verir işin ekonomikten ziyade mistik boyutuna girer. Her ne kadar kayıp sembol ideoloji konusunda sağlam eleştrileri olan Slavoj Zizek tarafından biraz yerden yere vurulsa da yazarın anlatımı güzeldir. Tarihlerini aşağı yukarı gerçeğine yakın anlatır. Son kitabı Cehennem'de mistizme girmiş olayı İstanbul'a kadar bağlamıştır. Bol bol Dante alıntısı yapmasıyla insanlarda Dante merakı aşılaması ayrı bir durum tabii. Katherine Neville'ın Sekiz kitabı daha çok yine mistik öğretiler, satranç ve simya üzerine. Kitap tarikatların geçmişini bitmek tükenmek bilmeyen bir satranç savaşı olarak anlatır. Elde edilecek ödül ise felsefe taşı yani ölümsüzlüktür. Kitap her ne kadar örgütleri ve olayları güzel bağlasa ve az çok doğru tanıtsa da İslamiyet'i işin içine kattığı kısımlarda oryantalist bakıştan kurtulamamış. Bu yüzden de çok yanlış bir İslam imajı verilmiş. Kitap iki dönemde geçiyor. Fransız İhtilali ve 70 petrol krizi. İki ana karakterin de tüm bu krizlerin tam ortasında olduğunu söylememe gerek yok herhalde. Özellikle ihtilalin sonuçları hakkındaki anlatımları çok hoştu. Bunun dışında yine Michael Byrnes'ın Kutsal Kemikler kitabı tapınakçıların son günleri ve geçmişi hakkında güzel bilgiler veriyor. Jacques De Molay'ı özellikle iyi anlatmışlardı. Dizi ve filmlere zaten girmiyorum bolca varlar. Oyun sektöründe de Assasin's Creed özellikle ikinci oyunundaki oyun dışı puzzlelarda verdikleri müthiş anektodlarla ciddi anlamda masonluk nedir tapınakçı nedir mükemmel anlatıyorlardı. Optimizasyon sorunları bir yana özellikle ikinci oyununu sırf puzzle kısımları için önerebilirim. Son oyunu Unity yine Fransız İhtilali üzerineydi ve başına tüm bu ihtilalin bir templar intikamı olduğunu anlatırcasına Jacques De Molay'ın idam sahnesi sokuşturulmuştu. Film olarak Kubrick'in Eyes Wide Shut kesinlikle önerebileceğim bir film.(Filmin adına tıklarsanız Sikkofield'ın film hakkında anlamlı bulduğum yazısını okuyabilirsiniz. Her sözüne katılmasam da güzel ve emek sarfedilmiş bir analizdi.) Bunlar dışında sistemin internet boyutu Wikileaks yazarları tarafından Şifrepunk kitabında çok net anlatılıyor. İlgisi olanlara öneririm.
Güçleri ve yapabildikleri aşikar ama tüm suçların günah keçisine dönüştürülmelerini doğru bulmuyorum. Onlar sirenler gibidir. Paranın şarkısını fısıldar insanların kulaklarına. Onlara bedava gibi harcama yapmalarını, krediler almalarını tüketmelerini söyler. Devletleri kendilerine bağlama sistemi ta seçim mitinglerinde başlar. Mitingler ki yaklaşıyorlar büyük paralar harcanarak yapılan seyirlik gösterilerdir. Şirketlerin yöneticileri yatırım yaptıkları partilere bu dönemlerde yüklü paralar hibe eder karşılığında da bir şeyler bekler elbette. Partiler de tüm bu düzenin sonunda finans sektörüne bağımlı hale gelirler. Tüm iş adamları mason değil elbette ama sistem eninde sonunda onlara bağlanıyor denebilir. Ama her şeyin suçlusu onlar mı? Parayı önerenler kadar onu kabul eden tuzağa düşenler de suçludur. Özellikle banka kredilerine dikkat edin. Dosya masrafından şu dönem epey çeken ben ve ailem de dahil bu kervana. Sonra siyasi liderler geliyor. Masonlara çıkana kadar piramitte daha çok basamak var anlayacağınız.
Güçleri ve yapabildikleri aşikar ama tüm suçların günah keçisine dönüştürülmelerini doğru bulmuyorum. Onlar sirenler gibidir. Paranın şarkısını fısıldar insanların kulaklarına. Onlara bedava gibi harcama yapmalarını, krediler almalarını tüketmelerini söyler. Devletleri kendilerine bağlama sistemi ta seçim mitinglerinde başlar. Mitingler ki yaklaşıyorlar büyük paralar harcanarak yapılan seyirlik gösterilerdir. Şirketlerin yöneticileri yatırım yaptıkları partilere bu dönemlerde yüklü paralar hibe eder karşılığında da bir şeyler bekler elbette. Partiler de tüm bu düzenin sonunda finans sektörüne bağımlı hale gelirler. Tüm iş adamları mason değil elbette ama sistem eninde sonunda onlara bağlanıyor denebilir. Ama her şeyin suçlusu onlar mı? Parayı önerenler kadar onu kabul eden tuzağa düşenler de suçludur. Özellikle banka kredilerine dikkat edin. Dosya masrafından şu dönem epey çeken ben ve ailem de dahil bu kervana. Sonra siyasi liderler geliyor. Masonlara çıkana kadar piramitte daha çok basamak var anlayacağınız.
Dan Brown'ı meşhur Da Vinci Şifresi ile okumaya başladım. Sonra Melekler ve Şeytanlar, Dijital Kale, Kayıp Sembol, Cehennem geldi. Genel olarak seviyorum, içinde kaybolduğum her şeyi sevdiğim gibi..
YanıtlaSilİllüminati, Masonluk gibi kavramlara çok yabancı idim. Özellikle Kayıp Sembol'le Masonluk hakkında epey fikrim oldu.
En fakirinden en zenginine bankalara yıllarca borçlu olmak günümüzün en sıkıntılı konusu. Borçlanmazsanız da kira evlerinde sürünmekten kaçamıyorsunuz. Tüketmek öyle büyük bir bağımlılık ki her aya kenara 100 lira koyayım deseniz olmuyor ama banka borcunu mecburen ödüyoruz bir şekilde. Zor mevzular..
Bizim memlekette kendi evimiz vardı dededen kalma sonra ailece Antalya'ya taşındığımızda kira evinde rahat edemedik ev sahibiyle anlaşmazlıklar falan çıktı. Alışık da olmayınca zor geldi kredi ile aldık. Ödemede zorluk çıkmıyor şükür ama dosya masrafı meselesinde vermemek için bin takla atıyorlar. Süreci uzatmaya çalışıyorlar. Reklamlarında alanıp pullanan bankalar o kadar da masum değiller.
SilBu borçlanma süreci sana gelmeden giden paralara ve zorunlu bir kölelik sürecine dönüştürüyor işi. Gerçekten sıkıntılı bir durum.
Masonluk çok şişiriliyor saçmalaştırılıyor ama varlıkları da bir gerçek. Rockefellr ve Rothshield aileleri başta olmak üzere mason hanedanlar Amerikan Dolarını basıyor, IRS ve Federal Reserve'i yönetiyor ve koyduğum kısa filmde de bahsettiği üzere dünyanın en büyük soygununu alenen gerçekleştiriyorlar. Onlar için para = güç yoksa daha fazla paraya ihtiyaçları çok fazla yok. Sadece güçlenmeye devam etmek için sistemin en altındakine acı çektiriyorlar. Para için yapamayacakları şey yok en basidinden ikinci dünya savaşında atom bombası atılmasından sonra bile "Milyon dolarlık bir kumar oynadık ve kazandık." diye ölenleri hiç umursamayan bir açıklamada bulunuyorlar. Hani masonluk dendi mi önemli olan nokta bu. Geri kalan her şey hikaye. Çoğu da safsata
Güzel bir yazıydı eline sağlık, gizli örgütler gerçekten edebi açıdan da merak uyandırıcı bir konu, yalnız Dan Brown kitaplarında çok yüzeysel bahsediyor, ben okurken "keşke biraz daha derinine inseymiş" diyorum:)
YanıtlaSilAdam internette rahatlıkla bulabileceğiniz bir kısımdan bahsettiği halde bir çok açıdan engelleme ile karşılaşıyor. Özellikle kilisenin baş düşmanlarındandır kendisi her şeyi kullanırlar filmlerinde falan engellemek için. Dan Brown kendine münhasır bir tür yarattı kitaplarıyla. Gizli örgütlerden az buçuk anlayan araştırma yapan bunları kurguyla birleştirip kitaplar yazmaya başladılar. Neticede biraz ayağa düştü.
SilDan Brown'ın pek çok kitabını arkadaşım sayesinde okudum , kendisi her kitabını takip ediyor çünkü , en güzel kitabı , pek kimse sevmez ama dijital kale bence. Masonluğu bir dönem ben de incelemeye çalıştım ama sanırım 3. dünya ülkesi insanı olduğumdan algım bir yerden sonra tıkanıyor ama dediğinize katılıyorum pek çoğu için para=güç. Şu aralar oğlum da illüminatiye sarmış durumda , sürekli netten bir şeyler bulmaya ve okumaya çalışıyor , zamanında biz de yaptığımızdan sesimiz çıkmıyor , vakit kaybı bile diyemiyorum. Bu arada söz uzadı ama mimledim sizi , kabul ederseniz...
YanıtlaSilİlluminatiye sarmayan bir 2000 sonrası nesil yok herhalde. Dalga geçerek bile olsa bulaşıyorlar. Vakit kaybı değil bazı şeyleri görmesini sağlayabilir. Ancak dikkat edin illuminatiye savaş falan adı altında adam toplayan bazı örgütler çıkıyor. Işid vs de benzeri iddialarda ve haliyle sözleri yalan bizzat işbirliğindeler. Bulaşacağını sanmam ama yine de dikkat edilmeli.
SilMerhaba,
YanıtlaSilBlogumdaki kitap çekilişini siz kazandınız. Bana iletişim bilgilerinizi gönderir misiniz?
Dan Brown kitapları tarzım değildir, ancak hepsini okudum. Yazınızda da bahsettiğiniz gibi bunları entrikaları ya da polisiye heyecanından değil, Umberto Eco sayesinde sevdiğim ve neredeyse ülkemizde yayınlanan tüm ciddi kitaplarının okuduğum Hristiyanlık Ortaçağ'ı sebebiyle. Bu konuda batının elinde sonsuz malzeme var. Haçlı Savaşları sonunda doğmuş hristiyan tarikatlarının çoğalttığı gizem dünyası var.
YanıtlaSilDan Brown işin edebi ticaretini yapmakla birlikte eğer bu tarikatlar konusunda daha ciddi bilgilere sahip olmak isterseniz Umberto Eco'nun "Foucolt Sarkacı" kitabını, kutsal kase için ise "Baudolino" kitabını öneririm.
Hem sosyal medya hem hollywood hem de dan brown gibi yazarlar için ciddi bir sektör oluştu. Hatta Kurtlar Vadisi ve türevi dizilerle bizde de o tarikatların adından ekmek yiyen çok. Gerçekle yalan birbirine girdi bu yüzden. Hatta subliminal imza konusu bile artık ayağa düşmüş durumda. Hiçbir bağlantıları olmadığı halde sembolleri sadece dikkat çekmek için bile kullanıyorlar.
SilÖnerileriniz için teşekkürler. Faucault'nun sarkacı kitabını biliyordum da tarikatlardan bahsettiğini bilmiyordum. Daha bir ilgimi çekti şimdi. Fiyatları sebebiyle hemen sahip olmam güç ama en kısa zamanda alacağım.
Tüm kitaplarını okumadım ama okuduklarımdan etkilendiğim doğrudur. Seni takibe aldım. Ben de bloğuma beklerim.
YanıtlaSilwww.bakbuharika.com
Tamam göz atacağım.
SilDan Brown kitaplarını konuları itibarıyla sevemedim.Edebi kişiliğine tabii ki söz söylemek haddimiz değil ama bu tarikat olayını o kadar çok işliyor ki gerçek mi, değil mi diye düşünmek zorunda kalıyorsunuz. 2 kitabına başlamış ama bitiremmiştim.
YanıtlaSilBu tip şeylerde genel sistem 99 doğru 1 yalandır. Yazdıklarının büyük bir kısmı gerçek ve hatta googleda arattırsanız bulabileceğiniz bilgiler. Avrupa tarihi bu tip oluşumlarla dolu. Çember içinde çemberler olarak birbirine bağlanan bir sürü farklı oluşum var. Ama işin içine kurgu ve bazı çarpıtılmış kısımlar giriyor. Kitapları örnek verme sebebim kaynak kitap olarak göstermekten ziyade gençleri bu konuda düşünmeye sevk eden kitaplardan bahsetmekti.
SilTabii bu tarikatları gözde büyütüp balonlaştırmamak lazım. Nihayetinde oluşmalarının en büyük amacı seçkinleri bir araya toplayıp diğerlerinden ayırması. Birbirleriyle yardımlaşacakları ortak hareket edecekleri bizdeki cemaat oluşumuna bu bakımdan benzer bir klüp gibi işliyorlar. Birliktelikleri onları güçlü kılıyor ve dünyanın yönetiminde söz sahibi yapıyor. Hatta dünyayı aralarında bir oyun alanına çeviriyor. Evet işin bu yüzüne inanıyorum. Yoksa kıyameti getirme falan bu konular ilgimi çekmiyor.
mimlemiştin yaaa yaptım hacı :)
YanıtlaSilTarikatları tam anlamıyla anlamak zor.Çoğu gizli gizli yapıyor yapacaklarını.Dan Browna gelince benimde en sevdiğim kitabı Dijital kaledir.Sekiz kitabını da çok merak ettim açıkcası.Okuruz bir ara.Paylaşımına sağlık..
YanıtlaSilKitapta satranç üzerine baya bir şey öğreniyorsun. Fransız ihtilalinden 1970 petrol krizine kadar süren bir satranç oyunu. Jadobe -taşa dokunma ama hareket ettirmeme- diye bir kavram olduğunu satrançta orada öğrenmiştim örneğin.
Sil