8 Mart 2015 Pazar

Kara Elf Üçlemesi / Kadın - Erkek Hiyerarşisinin Tersdüz Edilmesi

Yıllar önce insanların büyüyü henüz unutmadığı, doğanın gizemli ve korkunç olduğu o çağlarda kadınlar kutsal varlıklar olarak bilinirdi. Çünkü doğa -ya da Tanrı- onlara en büyük sihri vermişti yeni bir birey dünyaya getirme ayrıcalığı. Evet fiziksel olarak güçsüzdüler, korunmaya bir erkekten daha fazla ihtiyaç duyuyorlardı ama bu ayrıcalıkları onları üstün kılıyordu. Kimi kültürlerde tanrısal özelliklere sahip oldukları düşünüldü. Rahibe olarak ayrıcalıklı bir konum verildi. Erkekler en iyi avları getirerek kadınların gözüne girmeye çalıştı. Bazıları bu uğurda birbirlerini öldürdüler. Ama yerleşik hayata geçildiğinde insanın düşmanı doğadaki varlıklardan çok birbaşka insan olmaya başladığında işler yavaş yavaş değişti. Erkekler kadınları istediklerini almaya zorlayabileceklerini öğrendiler ve zamanla kadının büyüsü olarak görülen doğurganlık erkeğin marifeti olarak görülmeye başlandı. İlk çağ ve ortaçağın karanlığı erkeklerin yönettiği baskıcı bir dünyada geçti böylece. Fahişeler ortaya çıktı erkeklerin zevklerini doyurmak için. Ama her kadın güçsüz değildi. Rusya'da Kraliçe Katharina, İngiltere'de Boleyn Kadınları, Osmanlı'da dizilerle ünlenen Hürrem... Bunlar en tepelere çıkıp kendilerini gösterebilenler. Daha soylular ya da halk tabakası arasında nice böylesi erkeklerin o sapkın arzularını onların zayıflığı olarak kullanan görünüşte başını erkeğinin önünde eğen ama gerçekte gizliden gizliye yöneten kadınlar da hemen her çağda bulundu. Sanayi devriminden sonraysa bu kadınlara işçi olarak haklar başta büyük bir ayrıcalıkmışcasına sunuldu. Ama 8 Mart'ın anlam ve önemine bakarsanız, grev esnasında ölenlerin kanlarının hatırasıyla karanlık bir gün olduğunu görürsünüz. Zaten kadına verilen haklarla ilgili tüm bu şeylerin de bir ihtiyaçtan -işgücü gereksiniminden- doğduğunu söyleyebiliriz. Modernizm kadının zeki ve kendini ispatlayabilenine yükselme hakkı tanıdı ama kalanı hala aynı konumu korudu.


Peki ya tam tersi olsaydı? İlk çağlarda büyülü görünen kadınlar gerçekten onları üstün kılan güçlere, erkekleri dize getiren yılan başlı kırbaçlara sahip olsaydı? İşte o zaman her şey ters yüz olurdu değil mi? Bu konuda çok video ya da film yapıldı ama onlarda kadın erkeksileştiriliyor, erkeğin doğasında olan şeyler kadına atfediliyordu. Ya da tam tersine erkek kadınlaştırılıyor, ev işi yapan iş yerinde tacize uğrayan kişi durumunda gösterilip farkındalık yaratılmaya çalışılıyordu. Kara-elf üçlemesinde ise kadın bizzat kadın olarak erkeklerin üstüne çıkartıldı. Bugünde ve ortaçağda yaşananların hikayesi başarılı bir şekilde tersine çevrildi. İşte fantazyanın gücü diyorum ve serinin tanıtımına geçiyorum. Serinin yazarı R. A. Salvatore ilk olarak Buzyeli Vadisi üçlemesini yazmıştır aslında. Ancak oradaki bir karakter baş karakter bile olmamasına rağmen farklılığıyla o kadar ilgi çekmiştir ki onun varoluş hikayesini anlatan bir başlangıç hikayesi anlatılma ihtiyacı duyulmuştur. Bu başlangıç hikayesinin yaptığı iyi sükse ise serinin geri kalanında Drizzt'i baş karakter yapmaya yetmiştir. İşin hikaye boyutunu burada anlatmayacağım beni kitapta büyüleyen şey bu değildi zaten. Toplumun yapısıydı.

Hikayemiz büyük ve kudretli bir drow şehri olan Menzoberranzan'da geçiyor. Drowlar ya da diğer adıyla kara elfler yıllar önce elflerin büyük Tanrısı Corellon tarafından yeraltına sürülmüş bir elf türüdür. Hassas gözleri yeraltındaki ısıya duyarlıdır ve tüm şehir ısı dalgalarıyla aydınlanır. Şehirdeki gece gündüz döngüsünü belirleyen de Narbondel adında bir kule. Narbondel'i yakma onuruna o şehrin baş büyücüsü sahip ve bir erkeğin olup olabileceği en büyük konum da bu. Eğer bir büyücüyseniz kadınlarla biraz daha eşit sayılabiliyor diğerlerinin uğradığı hakaretlere daha az uğruyorsunuz. Ama kadınlar için hala yeterince düşünemeyen güdülmesi gereken bir koyun, aptal birisiniz. Hürrem nasıl korkulan ve saygı duyulan biri olduğu dönemde bile bir kadın olarak nasıl gerideyse baş büyücü de öyle. Buna karşı çıkamıyorsunuz zira toplum yıllardır böyle, siz bunun içine doğuyorsunuz ve hiçbir şeyi değiştiremeyeceğiniz kafanızı eze eze size belletiliyor. Nasıl araplarda cahiliye döneminde bazı aileler kız çocuklarını öldürüyorsa burada da her ailenin sadece iki erkek çocuğu olabiliyor. Kalanı ise tanrıca Lloth'a -feminizmle anılan Lilith'i hatırlatır bana hep- kurban ediliyor. Doğumundan hemen sonra kırbaçlı ablalarının kontrolünde bir eğitim süreci yapılıyor. Erkeğin bir hayvandan farkı yok. Drizzt'in dilinden dinlersek;





Ne zaman bir kırbacın şaklamasını duysam, ki bu başka bir anıdır- aslında anıdan çok bir algı. Tüm omurgamda bir ürperti hissederim. Yılanbaşlı silahlardan gelen o dehşetli darbe ve bunu izleyen uyuşukluk kolayca unutulabilen bir şey değildir. Bu kırbaçlar derinizi ısırır ve bütün bedeninize büyülü enerji dalgaları yayar. Kaslarınızı çatırdatak sınırlarının ötesinde geriveren dalgalar. Mezzoberranzan'ın uğursuzluğunun sonu gelmez saldırılarıyla gölgelenmiş o yıllarda herhangi bir mutluluk yaşadım mı, yoksa yaşamımın o ilk dönemleri, takip eden yıllardan çok daha acı verici miydi ki zihnim anıları gizliyor emin değilim. Tüm çabalarıma rağmen anımsayamıyorum. Sonraki altı ayı daha iyi algılayabiliyorum. Ancak o günlerle ilgili en iyi hatırladığım şey ayaklarımın görüntüsüdür. Genç bir prensin yukarı bakmasına asla izin verilmez.




Eğitimin ne kadar sert olduğu anlaşılmıştır sanırım. Eğitimden sonra bir erkeğin iki yolu var. Silah ustası olmak ya da büyücülük. Büyücüler daha güçlü ve yukarıda dediğim gibi daha fazla saygı görüyorlar. Ama bunun için düzinelerce kitap bitirmeleri ve büyü üzerine harcanmış yoğun saatlerle geçen bir yaşamları var. Kadınların okumuşunun durumu biraz bunlarda Menzoberranzan'da hiyerarşik bir sistem var ileler bu hiyerarşinin üstlerine çıkmak, konumlarını korumak için birbirlerine karşı sürekli bir mücadele verdikleri gibi aynı zamanda yüzeye ve yeraltının diğer sakinlerine de baskınlar düzenliyorlar. İşte kılıç kullanmayı seçen erkekler de köle olarak kullanılan yaratıkların bir tık üstünde ama hala harcanabilir adamlar olarak savaşlarda kullanılıyorlar. Onlarınki de güvensiz ölmek ve öldürmek arasında geçen ince çizgide bir yaşam.

İşte bu hikaye bir erkeğin gözünden bu cehennemden bir çıkış yolu arama üzerine ilerliyor. Dünyanın kadın erkek hiyerarşisi bağlamında başarılı bir şekilde tersdüz edilmesi gerçekten okunmaya değer bir şey bence. Hepinizi bu karanlık diyara davet ediyorum. Özellikle hemcinslerim erkekleri. Böylece Özgecanların durumunu belki bir tık daha iyi anlayabilirsiniz.

2 yorum:

  1. Merhaba bloğunu takibe almak istedim ama izleyici kısmını göremedim, eklersen ilk izleyicilerindenim :)

    YanıtlaSil
  2. Ekledim. Teşekkürler.

    YanıtlaSil