15 Mart 2015 Pazar

Puslu Kıtalar Atlası - Rüyanın Öte Yakası / Hayaller Gerçek Olsa...

İhsan Oktay Anar'ın okuduklarım arasında en başarılı eseri Puslu Kıtalar Atlası aslında iç içe geçmiş ve sonunda birbirine bağlanan birçok hikayenin birleştiği bir roman. Öyküler yarı absürd yarı felsefi olarak dilencilerinden gizli teşkilatlarına kadar Osmanlı'yı mükemmel bir kara mizahla anlatmış. Eski bir dil kullanarak yazması da olaya farklılık katmış. Kitabın tüm karakterleri bir acayip ama bir karakter var ki hepsinden de ilginç. Uzun İhsan Efendi adındaki bu zat-ı muhteremin en büyük hayali dünyayı gezmektir ama buna ne cesareti ne de yapacak gücü vardır. Eline bir gün Rene Descartes'ın "Yöntem Üzerine Konuşmalar'ını ya da kitapta geçtiği şekliyle Rendekar'ın (röne dekart) "Zagon Üzerine Öttürmeler"i geçirir. Kitaptaki fikirler onu çok etkiler.


"(...) Kendi kendine, 'Düş görüyorum' dedi, 'Düş gördüğümden şüphe edemem. düş görüyorum, öyleyse ben varım. Varım ama ben kimim?' (...)"

"Gördükleri ister gerçek ister düş olsun, bundan gerçeği ya da düşü gören bir öznenin varlığı çıkıyordu. Şu durumda bütün bunları gören bir kişi olarak o, vardı. 'Rendekâr'ın dediği gibi ben varım' diyordu, 'Peki ama ben kimim? Ayna bana İhsan Efendi olduğumu söylüyor, rüyamdaki ayna ise Bünyamin olduğumu söylüyor. Ben kimim? Bütün bunları gören özne aslında kim?"

"Ne var ki ben, kendimle ilgili bazı meseleleri hâlâ çözebilmiş değilim. Rendekâr düşünüyor olmasından var olduğu sonucuna çıkarıyor. Ben de düşünüyorum, dolayısıyla varım, ama kimim? Galata'da, yelkenci hanı bitişiğinde ikamet eden Uzun İhsan Efendi mi, yoksa bugünden tam üç yüz sekiz yıl sonra, söz gelimi İzmir'de oturan mahzun ve şaşkın adam mı? Hangimiz düş ve hangimiz gerçek? Düşünüyorum, o halde ben varım. Düşünen bir adamı düşünüyorum ve onun, kendisinin düşündüğünü bildiğini düşlüyorum. Bu adam düşünüyor olmasından var olduğu sonucunu çıkarıyor. Ve ben, onun çıkarımının doğru olduğunu biliyorum. Çünkü o, benim düşüm. Var olduğunu böylece haklı olarak ileri süren bu adamın beni düşlediğini düşünüyorum. Öyleyse, gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum."


Uzun İhsan'ın bunu kavraması onu kitabın dünyasının Neo'su yapar. Artık sadece kendisi vardır ve kendi dışındaki her şeyi kafasında şekillendirmektedir. Buna bir kere inandıktan sonra düşünü istediği gibi kontrol ediyordur artık. Düşler aleminde dünyayı gezer bir baştan bir başa onun bir atlasını çıkarır. Düşünde gördüğü gelecek için de notlar yazdığı bir kitap bırakır. Hikayenin büyük kısmında kaybolsa da aslında o kitabın baş kahramanıdır çünkü zaten her şey onun düşüdür. Bunu zaman zaman gösterdiği kerametleriyle kanıtlar. Söylemeden geçemeyeceğim kitapta paranın doğuşuna ilişkin mükemmel bir hikaye de var. Hikayeye göre Tanrı boşluğu alıp şekillendirerek dünyayı evreni bizleri yaratmış buna karşılık şeytana da oyunun denk olması için boşluğu verip istediğini yapmasını söylemiş. Şeytan da bunun üzerine boşluktan bir daire kesmiş ve bu boşluk parçasını doğaya bırakmış. İnsanlar bundan çok etkilenmişler ve hemen altından gümüşten parlak ve süslü madenlerden benzerlerini yapmışlar. Böylece insanların müptela olduğu bir başka düş de doğmuş. Şeytan o parayla da tüm dünyayı ele geçirip kötülüklerini yaymış. Gerçekten de böyle değil mi zaten? Para giderek daha fazla düşe dönüşüyor. Önceleri altınken sonra yerini altının bir parçasını karşılayan kağıt paralar aldı. Şimdiyse artık bankalardaki kredi kartlarındaki rakamlar almaya başlamış durumda. Yaratılmış bir şey insanları ele geçirdi. Onun uğruna daha fazla ve daha fazla savaşlar verildi. İnsanlar binlerce yıldır süren sonsuz bir yarışta sahip olanlar ve olmayanlar olarak ayrıldılar. Geçenlerde izlediğim İn Time filminde insanlar ölümsüzlüğün yolunu bulmuşlar ve paranın yerini ömürleri almıştı. Zenginler uzun bir ömre ve rahat bir hayata sahip olurken en alttakiler hayatlarını kazanabilmek için çalışmak zorundadır. Aynı zamanda yemek içmek dahil tüm şeyler de para yerine ömür karşılığında veriliyor. Evet ölümsüz değiliz ama yaptıkları şey aslında bu. Geçmişte 8 saat çalışmanın kavgasını verirken bugün bir çalışan yükselmek ve konumunu korumak için iş dışı zamanında bile çalışıyor. Bu da tepedekileri beslemeye sistemi döndürmeye yarıyor. Hayatın tadını çıkarıyor gibi görünen zenginlerse aşağıdan bakıldığında mutlu görünüyorlar ama değiller. İçinde yaşadıkları dünya bir rüya ve hiçliğin içinde olduklarının farkındalar. Gözlerini buna kapatmak için tüketiyorlar ve tüketiyorlar. Ama hiçbir şey o boşluğu doldurmaya yetmiyor. Bu bana bir başka masalı hatırlatıyor. Monster adlı animede geçen bir masal günümüz kapitalizmini çok iyi anlatıyor bence.

"Bir anlaşma hadi bir anlaşma yapalım" dedi Şeytan. "Hayır, kesinlikle olmaz." dedi koca gözlü adam. "Evet, hadi bir anlaşma yapalım." dedi koca ağızlı bir adam. Koca ağızlı adamın bahçesi çiçek bahçesi haline geldi. Koca gözlü adam ise yoksul ve aç kaldı. Koca ağızlı adam her gününü neşeli geçirdi. Bahçesi tamamen olgunlaşmış meyve doluydu. Farkına varmamasının sebebi buydu. Onun çiçek bahçesi gün geçtikçe soluyordu. Bahçesinin hiçbir yerinde bir daha çiçek bitmedi. Koca ağızlı adam ağladı ve homurdandı. "Bir daha asla Şeytanla anlaşma yapmayacağım."

Koca gözlü adam açlıktan öleceğini düşündü. Göz yaşları akarken homurdandı "Keşke şeytanla bir anlaşma yapsaydım."

"Bir anlaşma hadi bir anlaşma yapalım" dedi Şeytan


Benzer bir konuyu işleyen bir diğer kitap da Ursula Leguin'in "Rüya'nın Öte Yakası" Bu seferki kahramanımız George Orr da tıpkı Uzun İhsan gibi dünyayı düşlerinde şekillendiriyor. George'un nasıl kazandığını kitap boyunca hiç bilmediğimiz bir özel gücü var. Gördüğü rüyaları gerçeğe dönüştürüyor. Örneğin istemediği rahatsız olduğu birini rüyasında ölmüş olarak görüyor uyandığında bir bakıyor o kişi cidden yok ve filan zaman önce ölmüş de gömülmüş bile. Bu sefer karakterimiz dünyanın akışına müdahale etmemesi gerektiğini düşünecek kadar ahlaklı biri. Gücü korkutuyor ve tehlikeli olduğunu düşündüğü için rüya görmemeye çalışıyor. Türlü yollar deniyor en sonunda da bir psikanaliste gidiyor. Psikanalist Dr Haber bunun bir deli değil de gerçekten de özel yeteneğe sahip biri olduğunu anladığında ise onu insanların rüyalarını kontrol edebilmesini sağlayan cihazıyla birlikte ideal dünyasını yaratmaya başlıyor. Aynı yetenek tek farkla güce sahip olanla gücü kullanan farklı kişiler. Dr Haber, kitapta akılcı modernistleri ve onların fikirlerini temsil ediyor. Fazlalaşan dünya nüfusunu azaltmak, ırklar arası renk ayrımını bitirmek, dünya barışını sağlayarak dünyayı evrensel bir köye çevirmek falan.

Benim böyle bir gücüm olsa ilk önce Puslu Kıtalar Atlası'ndaki şeytan icadı olan o paranın yok olmasını sağlardım. Hiç var olmamış ve hiç var olmayacak olmasından emin olurdum. Bu ne kadar şeyi değiştirirdi? İnsanı hayvanlardan en büyük kötü tarafı stok yapabilme becerisi. Yeni filmi de çıkan mandıra filozofunun dediği gibi hayvanlar günübirlik yaşarlar. Doğa bu yüzden onlara istediğini esirgemez. Stok yapmayı beceren hayvan azdır. Köpekler kemikleri gömer ama unuturlar. Karıncalar biriktirir ama ömürleri yetmez. Her türlü ellerindekiler doğaya döner İnsansa türlü yollarla tarih boyu elindekini biriktirmeyi öğrenmiştir. Bu yüzden yiyemese de aç gözlülükle daha fazlasını alır. Sonra da bunları alamayanlara satmak için parayı kullanır. Paranın sistemi bir açıdan doğaya benzer. İnsanın tüketme ve biriktirme hırsına oynayan devasa bir kumar masasıdır kapitalizmin dünyası. Tıpkı karıncalar gibi o çalışan adamlar da paraları harcayacak vakti bulamazlar ve her zaman kasa kazanır. Daha fazla bilgi isteyenler, izleyip görsün paranın nasıl bir şey olduğunu. Yani demek istediğim para olmadığında insanlar daha az kötü olmazdı ama en azından kendi yarattıkları şeyin kölesi olarak kullanılmazlardı. İkinci olarak insanların ömürlerini daha uzun yapardım. Çoğu insan hayatı ne kadar boş yaşadığını yaşlılığında keşfediyor. Hayatı anlamlandırıp gerçeği kavramaya başladığında yaşlanmış oluyor. Ömrü uzun bir insanın düşünecek daha fazla zamanı olurdu. Biriktirme hırsına girmez daha ağırkanlı davranırdı. Fantastik kitaplardaki elflerin bilgeliğinin kaynağı da bu. Hatta bu nüfus problemini bile çözerdi. İnsan çocuğu ölümlü olduğu için yapar. Hem içgüdüsel olarak türünün yok olmasını korumak için hem de kendinden geriye onu temsil edecek bir şey bırakmak için. Çocuklarına kendi yapamadıklarını yaptırmaya çalışırlar çünkü onlar için ikinci bir şans, ikinci bir hayattır çocuk. Uzun bir ömürle de bu ihtiyaç azalacaktır. Bilmiyorum ne kadar başarılı bir düş olurdu. Uyandığımda gördüğüm aynı karanlık mı yoksa huzur mu olurdu bilmiyorum. Ama bir düş işte bu benim cennetim. Düşlere devam edelim. Bizden alamayacakları tek şey de bu zaten. Kim bilir belki bir gün bizim de bir düşümüz gerçek oluverir.

8 yorum:

  1. merhaba :)

    paranın varlığı ve onun için köle haline gelmiş insanların gittikçe insaniyet bakımından gerilemesi iyi zamanlara erişemeyeceğimizi gösteriyor sanki..
    düşlerimizin varlığı; düşüncelere ve doğru eylemlere dönüşebilir, bir gün, belki..
    umuttan yana olmalı..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umuttan yana olmalı evet. Umut etmek, insanlara inanmak ve onların kalplerine ulaşmayı denemek. Kendi ufacık çevremizde bile bir şeyleri değiştirebilsek bile kârdır aslında. Bugün Mandıra Filozofu'na gittim çok iyiydi. Orada hala bir şeyler yapmaya çalışan insanları özgürleştirmek, özüne dönmesini sağlamak için uğraşan bir adam gördüm. Böyle şeyler, böyle insanların varlığını düşünmek umut veriyor insana.

      Yorum için teşekkürler.

      Sil
  2. Merhaba,
    bloğa yaptığınız ziyaretten sonra yazılarınız görmek için geldim. Bir kitap bloğu olması iyi. Ancak okuma konularımızın çok farklı olduğunu görüyorum. Zaman içerisinde kitap yorumlarınız arttıkça tarzınızı daha iyi yorumlayabileceğim. Geçmiş kitap derinliğinizi bilmediğim için bir süre izlemeliyim.
    Sevgiler, saygılar.

    YanıtlaSil
  3. puslu kıtalar atlası muhteşem bir kitap. okumadıysanız suskunları da tavsiye ederim.

    YanıtlaSil
  4. Puslu Kıtalar Atlası'nı ben henüz okuyamadım tam alacaktım geçen siteye girdim bu seferde "temin edilemiyor" ibaresi karşıladı beni... En yakın zamanda o da listemde. Buarada kitap zevklerimiz epeyce benzer çok keyifli olacak sanırım bu takip.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çizgiromanı da çıktı yakın zamanda onun. Karıştırdım biraz romanın yerini elbet tutmasa da o da keyifli.

      Sil
  5. Merhaba.

    Puslu Kıtalar'ı okurken benim de aklıma tam Rüyanın Öte Yakası gelmişti. Fakat bilim kurgu öğeleri içerdiği için midir bilinmez, o daha çok hoşuma gitmişti. Özellikle o değişimlerin yaşandığı bölümler çok etkileyiciydi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Leguin başarılı bir üsluba sahip bunun da katkısı vardır muhakkak.

      Sil