Genç Werther'in Acıları... Bu kitabı ünlü yapan şey kuşkusuz dünya hakkında Yeraltından Notlar ya da Düşüş gibi kült eserlerde gördüğümüz ciddi eleştirilerden daha çok işlediği intihar temasıdır. Bu bakımdan Tutunamayanlar gibi bir çok eserde de kitaptan izler buldum okudukça. Kitap zaten gerçekmiş gibi içten yazılmış, bir de üzerine Tutunamayanlar'da olduğu gibi gerçekmiş havası verilmiş. Olayların ne kadar gerçek olduğu muamma. Bahar Karları ve Kaçak Atlar kitaplarını incelediğim Yukio Mişima bu dörtlemenin akabinde intihar ediyordu ve ikinci kitap intiharının provası gibi görülüyordu. Werther de aslında Goethe'ye o kadar benziyor ki bazıları sadece yazıp hislerini kanalize edemediği için intihara sürüklendiğini buna karşılık Goethe'nin yazdığı için kurtulabildiğini söylüyor. Kim bilir belki de yazar o kadar cesur olamamıştır fikre kendini alıştırmaya çalışmasına rağmen. Kitabın can yayınları önsözünde Werther'deki sorunu şöyle tanımlar: Ona mutlu bir dünya yaratan, ama aynı zamanda da altında ezilmesine neden olan güçlü bir hayal gücü. Bu tanım bir çok açıdan yerinde okurken ben de onu düşündüm. Olaylar sadece Werther'in bakışından geçtiği için hangisinin gerçek hangisinin çarpıtılmış bir gerçeklik bir hayal olduğunu anlamak güç olabiliyor. Kaldı ki tüm bunlar olmasa bile insan çevresini kendi taktığı gözlükten görüyor. Hepimizin görünmez gözlüklerimiz var. Birbirine sarılmış iki sevgiliye muhafazakarlar insanların ortasında yapılmış bir ahlaksızlık örneği olarak bakıyorlar, kiminin aklı oğlanın kızı ne zaman yatağa atacağında oluyor, kimi kendi yalnızlığını görüyor, kimi kendi aşkını hatırlıyor. Ya da nefret ettiğimiz ve sevdiğimiz insanları düşünün. Bu insanlar sadece iyi ya da sadece kötü müydü. Birini gerçekten sevebilmek için onun tüm karanlığını görmek gerekir ondan sonra hala sevebilmek gerekir. Ama insanların sevgileri kolaylıkla nefrete dönüşüyor. Bazen olmayan bir karanlık yaratılıyor o kişide. Kuşkularla hayallerle örülmüş bir karanlık. Kurtlara Söyle Eve Döndüm -evet bu onu aldığım üçüncü yazı olacak ama olsun güzel kitap- kitabını bir kere daha hatırlayacak olursam orada daha önce de dediğim gibi Greta'nın yaptığı kötülüklerdeki güdüsü bambaşkayken June sadece kendi gözlükleriyle görüyordu onu. Kardeşinin her şeye sahip olması mutlu olduğunu sanmasına neden olmuştu. Bu yüzden ondaki mutsuzlukları görememişti. Yaptıklarını salt bir kötücüllük, şımarıklık, kendisine yöneltilmiş bir nefret olarak almıştı. Werther de böyle kendi gözlükleriyle görüyor her şeyi ve o gözlüklerle asıl görüntünün farkını çok da anlayamıyoruz.
Werther ilginç bir tesadüfle tıpkı June gibi bir doğa aşığı. Aynı zamanda dindar bir adam. Doğada Tanrı'yı buluyor ve din üzerine düşüncelere dalıyor. Karakterin din algısı katı ve sofuca bir bağlılık değil daha çok Tanrı'nın sanatını ve amacını kavramaya çalışan bir adam görüyoruz. Baba dediği Tanrı'ya geri dönmeyi düşleyen bir adam. Hani demiş ya şair "...Uzatma dünya sürgünümü benim." diye öyle diyor işte. Bir de düş kuruyor. Düşlemek yukarıda da söylediğim gibi karakterin kişiliğinin en önemli yönü. Kendisi de bunu dile getiriyor.
"Kendimizi teskin etmemizin tutsağı olduğumuz duvarları renkli biçimlere ve aydınlık görüntülere boyayan düşsel bir boyun eğmeden başka bir şey olmadığını fark edince işte o zaman suskunlaşıyorum.
Kendi içime dalıyor ve içimde bir dünya buluyorum. Ama böyle yaparken düzenli ve canlı bir güçle değil, sezgiyle ve karanlık bir arzuyla hareket ediyorum. O zaman duyularım bulanıklaşmaya başlıyor ve ben düşlerimin arasından dünyaya gülümsemeye devam ediyorum."
Görüldüğü gibi düş kurmak gerçekliği çarpıtmak ona göre bir parça da hayatı yaşanabilir kılan şey. En azından başlangıçta kabusları hayatına katmadığı için böyle düşünüyor. Kitabın birinci kısmında özellikle karakterin dünya ve insanlar hakkındaki yargılarına kendi yaşam felsefesine tanık oluyoruz.
"İnsan soyu tek bir kalıptan çıkmadır. Çoğu yaşayabilmek için günlerinin büyük bir bölümünü çalışarak geçirir ve özgürlük olarak artakalan zaman onları o kadar kaygılandırır ki ondan kurtulmak için denemedik bir şey bırakmazlar. Ey insanın alınyazısı."
"Ergin kimselerin de bu yeryüzünde tıpkı çocuklar gibi yalpalayarak dolaştığına ve onlar gibi nereden gelip nereye gittiklerini bilemediklerine onlar gibi gerçek ereklere yönelik hareket etmediklerine ve kurabiye çörek ve kızılcık sopasıyla güdüldüklerine kimse inanmak istemese de bu benim için ortada olan bir gerçek."
"Alçakça işlerini, hatta sözde tutkularını, görkemli başlıklar altında sunup bunları insanlığı esenliğe kavuşturacak dev tasarılar olarak bütün insan soyunun borç hanesine yazanlar da mutludur."
"Birbirimizi mutlu edemememiz yetmiyormuş gibi yüreğimizin bize zaman zaman bağışladığı sevinci de birbirimizden esirgememiz mi gerekiyor? Efkarlı olduğu halde mutsuzluğunu gizleyebilecek, yakınlarının neşesini yok etmeden onu kendi başına üstlenebilecek kadar kişilik sahibi olan tek bir insan gösterin bana. Bu efkar daha çok kendi kişiliksizliğimizle ilgili içsel bir kaygı, kıskançlıkla iç içe, aptalca bir kendini beğenmişliğin kışkırttığı bir aşağılık duygusu değil midir?
Mutlu edemediğimiz insanların mutlu olduklarını görüyoruz ve buna dayanamıyoruz."
İnsanlığı büyük mahkemeye çıkarıyorsa bir kişi Camus'un Düşüş'ünde de itiraf ettiği gibi bunu kendini yargılamadan kaçarak yapamaz. Hiçbirimiz melek değiliz ve çoğu zaman dünyada gördüğümüz çarpıklıklar aslında kendi içimizde gördüklerimizin bir yansıması. Böyle yargılama içeren kitaplar beni hep çok etkilemiştir. Bir insan suratıma sağlam bir tane geçirmiş ve söylemiş gibi. Kelimeler zihnimde dolanır incelir kısalır bazen bunalımlı düşüncelere bazen rahatlamaya yol açıncaya kadar da dönmeye devam eder. Takılıp kalırım o cümlede. Hani gözlükler dedim ya bir düşünün size kötülük ettiğini düşündüğünüz insanlara bile bir özür borçlu gibi hissedebiliyor insan. Onları anlayamadık belki de anlayabilseydik sevecektik, onlara yaklaşabilecek ve belki de kalplerine dokunup toparlanmalarını sağlayabilecektik. Bunun yerine nefret dolu olmuşsanız siz de kaybedenlerden olmuşsunuz. Düşmanlarımızı üzerken vicdanen çok da rahatsız olmayız peki ya dostlarımız? Son yazdığım alıntı Wertherin kendi karanlığının yansıması olduğu kadar benimkinin de yansıması. Onlara da özür borçluyuz, düşünmeden bilerek bilmeyerek kırdıklarımız bir yana sadece yukarıdaki şeyi az ya da çok düşündüğümüz için. Sürekli neşeli bir maskeyle dolaşmak, en azından mutlu olabilenlerin mutluluğuna mani olmamak o kadar da zor değildi belki de.
Dertlerimizi, içimizde patlayana kadar büyümelerindense, elbette anlatacağız. Dostluk bunu gerektirir ve bunu sadece paylaşma olarak yaparken sorun yok. Bir dertlerini onları boğana kadar anlatmak var, mutlulukları kıskanmak var. Mutlu edemediklerinin bir başkasıyla mutlu olabilmesini kıskanmak var. Werther'in aşk acısı bu yüzden bu kadar büyüdü. Herkes gibi yapabilseydi ya o adamın sadece kötülüğünü görüp nefret eder ona karşı saldırganlaşırdı, ya da kendisine başka mutluluklar arardı ona dokunmamak için. Ama öylesi insanlar vardır ki aşk denen şeyle hiç tanışmamaları lazım. Onlardan koparıp almak lazım o yoğun mutluluk ve acı kaynağı hormonal gerçekliği. Çünkü böyleleri sevdiklerini mutlu edemedikleri gibi başkalarıyla mutlu olmasından da nefret ederler. Dostlarını bile zaman zaman aynı hislerle kırarken en sevdiklerini parçalarlar. Mutlu sabahlarını bunalımlarıyla yıkar dağıtırlar. Böyleleri bu bozuklukları gidene kadar Dante'nin cehennemine atılsa müstehak diyeceğim ama zaten cehennemde yaşarlar. O gözlüğü atmadıkça da orada kalacaklar ve tat almadan hayatlarını bitireceklerdir. Sorun o cehennemi yanlarında taşımalarıdır. Çünkü yanlarındaki herkes bundan etkilenmektedir hiç bağlantıları olmasa bile. Werther hem tüm bunların farkında olduğu hem de pratikte söylediklerini başaramadığı için öldü. Diğer insanlara mutsuzluk vermeye dayanamadığı için. Tüm bunlar birleşince bu fikirlerden etkilenip artan intiharlar da anlamlı görünüyor.
Konfüçyüs demiş ya "Ya bir yol bul ya bir yol aç ya da yoldan çekil." Bu en çok böylesi insanlar için geçerli. Fazla vakitleri yok düzelmeleri için zira böyle kaldıkları her dakika zarar. Bütün bunlar sadece bu gerçeği duyurduğu ve gözlerini açtığı için kitabı okuyup intihar eden insanları çok iyi anlamama yol açıyor. Sözlerimi Werther'in kendisine haykırdıklarıyla bitiriyorum.
"Keşke her gün şöyle diyebilsek: Sevdiklerimizin üzerinde, sevinçlerini paylaşmak ve mutluluklarını çoğaltmaktan başka bir etkimiz yok. İçlerindeki can, kaygı dolu tutkunun acılarıyla kıvranırken ve kederle sarsılırken, yüreklerine bir damla su serpebiliyor muyuz acaba?"
Çok merak ettiğim bir kitap listemde :)
YanıtlaSilAman yanlış zamanda okuyup fazla etkilenme kötü oluyorsun.
SilEn sevdiğim kitaplardan biridir. Werther sendromunun kaynağı ayrıca :) İyi ki bu kitaptan önce Virginia Woolf'ları Albert Camus'leri okumuşum. Tahribat fazla yaratmadı bende.
YanıtlaSilCamus okudum ben oradan kurtardım biraz da yine etkileniyor insan. Özellikle de biraz sıkıntılı bir döneminde okununca. Hoş meraktan psikopat gibi öyle bir dönemi bekledim.
SilSenin kalbinden sürgün oldum ilkin
YanıtlaSilBütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Güneşi bahardan koparıp
Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir tuz bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kuş tüyünden
Ve kuş sütünden
Geceler ve gündüzlerde
İnsanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkis'in
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikârsın sen bellisin.
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Yıllar geçti sapan ölümsüz iz bıraktı toprakta
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında
Çatı katlarında bodrum katlarında
Gölgelendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba
Hep Kanlıca'da Emirgân'da
Kandilli'nin kurşunî şafaklarında
Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında
Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Ey çağdaş Kudüs (Meryem)
Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)
Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yâr vardır
Yoktan da vardan da öte bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden umut kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Son zamanlarda birçok blog ve sosyal medya grubunda en sık gördüğüm kitap. Kesinlikle tez vakitte edinip okuyacağım :)
YanıtlaSilÖneririm ben de.Güzel tespitleri olan bir kitap.
SilBen pek sevmemiştim bu romanı, belki de mutlaka okunmalı dendiği için öyle hissettim bilemiyorum ama Goethe bana pek uymuyor zaten onu biliyorum... her ne kadar yazıldığı yüzyıla dikkat etmek gerekse de bana çok fazla melodram geliyor...
YanıtlaSilO kitapta yazılanlar sadece aşk acısı çeken bir adamın melodramı değil. Sözcüklerin arasında bazılarını benim de alıntıladığım çok güzel tespitler var. Kitabı alelade aşk romanlarından ayıran ve bu kadar yankı uyandırmasını sağlayan da bu kısımlar tam olarak. Eğer o tespitler olmasaydı ben de sıkılırdım.
SilTabiki alelade aşk romanı değil, öyle bir şey söylemiyorum zaten. yazım tarzı nedeniyle bana ulaşmıyor.. Mesajı iletmek için önce bir yol bulmalısınız değil mi?
SilHaklısınız zaten suçlamıyorum. Kitap okumak zevk işi sonuçta. Sadece benim kalbime neresinden yol yaptı onu dile getirdim.
SilBulantı kitabını hatırlar gibi oldum.Yer altından notları da çok beğenmiştim.Düşüş romanını da listeme aldım.Bu romanda çok ilgimi çekti.Bir okuyum:)
YanıtlaSilDüşüş'ü daha ziyade deneme okur gibi okumak daha mantıklı. Ama cidden güzel kitaptır.
Sil