Hırsız abimiz yemiş bir halt sonra kameralar ona çevrilince ekran karşısında suratına tükürmeye başlayacak amcalarımıza teyzelerimize bir şey demesi lazım ki bir dursunlar. Hemen bulmuş: Eğitim şart. Bu hemen her konuda artık ezbere olmuş bir şekilde ortaya atılan bir laf haline geldi. Eğitimin önemi reddedilemez elbette ancak daha önce yorum yapan arkadaşlardan birine de söylediğim gibi gerçekten de her şeyi düzeltecek olgunun eğitim olduğuna inanmıyorum. Beyin bedava diyen bir abimiz vardı ya çok haklı. Bu dünyada ne insanlar gördüm baksan okul okumamış ilkokul mezunu ama dünyayı o profesörlerden çok daha iyi anlıyor. Çünkü oturmuş sorgulamış bir şeyleri fikir üretmiş kendince bir anlam katmış her şeye. Demek ki eğer istenirse insanın bir şeyleri birinden duymaya ihtiyacı yok. Bir bebeğin konuşmayı yürümeyi öğrenmesi gibi etrafını izleyerek anlamlandırarak sorgulayarak bir çok şeyi öğrenebilir. Henüz dünyada okullar yokken filozoflar vardı. Tarihin karanlık devirlerinden çok tanrılı dönemlere kadar insanlar doğayı anlamak ve hakimiyet kurmak için düşündüler. Bugünün toplumsal değer, insan hakkı dediğimiz şeyler o gün düşünülerek bulundu. Sonra insanlar bilgilerini birbiriyle paylaşmaya başladılar. Bunların kimi deneme yanılmayla bulunan gündelik bilgi, kimisi icatlarla ilgili teknik bilgiydi. Kimi ise anlamlandırılamayan şeyler için uydurulmuş hikayelerdi. Safsatalar, batıl inançlar... En sonunda bilgi satan filozoflar olarak bilinen sofistler önce siyasetçilere halkı nasıl dolandıracaklarını, ah pardon, nasıl hitap edeceklerini veren okullar açmaya başladılar. Sonra bu yaygınlaştı ve bugünün temelini oluşturuldu. Ama düşünmeye hep bir elit anlam yüklendi. Yunanlarda okula yalnızca üst sınıftan insanlar kabul ediliyordu. Kimse alt sınıftan birinin fazla düşünmesini istemedi. Bunun için vakitlerini aldılar, kendi sözlerini onların anlamlandıramayacağı elit bir dile çevirdiler, sesleri çıkmaya kalktığında ya küçümseyip buldukları bir cahillikle alay ettiler ya da o sesten geriye geleceğe bir miras kalmasını engellediler.
Ortaçağa gelindiğinde din eğitimde büyük bir yer kaplamaya başlandı. Artık sıradan insanlara bile eğitim yaygınlaştırılmıştı bir parça ama dinin kontrolünde. Felsefe kırpılıp pragmatik olarak dine hizmet etmeyen kısımlar çıkarılmaya çalışıldı. Batıda çok geniş bir karanlık çağı kapsayan bu dönemin izleri bizde de hep vardı ama bazı liderler sayesinde o ruhun tam ölmesine Yavuz Sultan Selim dönemine kadar izin verilmedi. Ancak sonrasında biz de o karanlığı yaşadık, üstelik batı aydınlanırken. Geçtiğimiz günlerde İstanbul'un fethini kutladık. Bunun bizim için anlamı dünya hakimiyetimizin başlangıcı olmasıydı batı için anlamıysa artık yeni ticaret yolları, gelişmek için araçlar bulmasının yollarını arama zamanının başlangıcıydı. Batı etrafını saran karanlığı görmeye başladığında onların üzerini örten karanlık örtü bize doğru çekilmişti sanki. Dinin kontrolündeki bir eğitimin anlamı eğitimin ideolojikleştirilmesiydi. İnsanlar bir kere bir kötülüğü öğrenirlerse bunu unutmazlar. Onu daha sevimli hale dönüştürüp eskiyi lanetleyerek yeniden üretirler. İdeolojinin nasıl işlediğini Fikirler Ölümsüz Müdür? yazımda anlatmıştım. Vendetta anarşizmi fikirler kurşun geçirmezdir gün gelecek bayrağı biri alıp devam ettirecek söylemiyle havalı bir mesaj bırakıyordu. Fikirler tehlikelidir, dünyayı top tüfekten daha büyük bir etkiyle karıştırırlar. Ama durun bir dakika Hayvan Çiftliği diye bir kitap vardı ve ne kadar iyi temeller üzerine kurulmuş bir ideolojinin nasıl bozulup çürüdüğünü gösteriyordu. İktidarı elinde bulunduranlar hani fikrin yayılacağını hangilerinin bastırılacağını hangilerinin işlerine yarar formlara dönüştüreceklerini belirleme güçleri vardır. Bu gücü kullanmayı becerebildikleri ölçüde de ayakta kalırlar. Eğitim bu ideolojinin bir parçasıdır. İktidarda sol ve milliyetçi kanatlar varken "Almanlar yüzünden yenildik." masalı anlatıldı, Atatürk olması gerekenden fazla övülürken sözlerindeki anlamlar kendi ideolojilerine göre çarpıtıldı. Oysa Atatürk'ün istediği şey onu anlamamızdı yüceltmemiz, heykellerini dikmemiz, paralara bile büyük bankanotlara sahip oldukça yüzü daha da gülen bir Ata resmetmemiz için değil. Bir fikrin nasıl içten içe bozulduğunu bazı Atatürkçülerde görmek gayet mümkün. Diğer tarafa bakarsak bugün Menderes döneminde imamhatipler açılarak başlatılan, okullara din dersleri verme ve imamhatiplilerin önünü avantajlı olacakları şekilde açma ve kadrolaştırmaya kadar dönüşen bir sistem var. Öyle ki insanlar avantajları yüzünden önce bir lisede imamhatip okuyayım diyebilir. Diğerinin dini baskılaması kuran kurslarını merdiven altına indirmesi de suç elbette ama ya bu? Aslında hepsi aynı hepsi kendi ideolojilerini besleyen şeyleri yaymak toplumu buna göre eğitmek istiyorlar.
Uyanın ve şunu anlayın: Size iyi bir dünya vereceğim diyen herkes bugüne kadar yalan söyledi. Fransız ihtilalinden bütün insanların değeri olduğu fikri mi çıktı yoksa ırkçılık mı, komunizm adil bir dünya mı verdi dikta rejimlerine mi dönüştü?
Platon yanılıyor! Eğer krallar filozof olursa onlar kendi bencilliklerine göre dünyayı nasıl yöneteceklerini düşünürler. Halk filozof olursa o zaman kralları kendini değiştirmeye mecbur bırakır.
O yüzden eğitim şart değil kendini geliştirmek şart, sorgulamak şart, dünyayı anlamak şart.
Oldukça yerinde bir yazı.Eğitimi her zaman ön plana atarlar ama nedense hiç yetmez bu eğitim.Atatürk konusu çok üzücü.Hele ismini almak istemediğim bir başkanı Atatürk ile bağdaştırıyorlar ya yuh diyor insan.
YanıtlaSilTürkiye'de öyle olaylar oluyor ki yuh demeyi bıraktım ben.
Sil