28 Şubat 2016 Pazar

Dolandırıcı Felix Krull'un İtirafları & Liar Game / Hırsızlık Üzerine II


"Dünyayı küçük olarak mı yoksa büyük olarak mı görmek daha yararlıdır? Bu şu anlama geliyor. Sıradan insanlardan çok büyük farklılık gösteren büyük adamlar, komutanlar, güçlü devlet adamları, iyi yada kötü karakterli fatihler ve hükümdarlar herhalde öyle yaratılmış olmalılar ki dünya onlara küçük bir satranç tahtası gibi görünüyordur. Aksi halde onlar böylesine soğuk böylesine katı ve bireyin refahını hiçe sayan pervasızca bir tutum içinde olmazlardı. Hele bir de onların planlarının dışına çıkılmaya kalkışılsın o zaman vay başımıza geleceklere! Ama diğer taraftan da böylesine kısıtlayıcı bir anlayış kuşkusuz insanın hayatta hiçbir şey yapamamasına neden olabilir. Çünkü kim dünyayı ve insanları az dikkate alır ya da hiç almazsa ve erken yaşlarda bunun önemsizliğini içselleştirirse bütünüyle kayıtsızlığa ve tembelliğe yönelecek ve insan ruhu üzerindeki her türlü etkiyi küçümseyecek ve bu etkinin ortadan kalkmasını tercih edecektir. Duygu yoksunluğu sayesinde paylaşma ve çabalama konusundaki eksikliğini her yerde belli ederek bu iddiayı dünyayı küçümseyip hor görmesi dışında kendisini başarıya götürecek yolları kapatacaktır. 


Dünyada ve insan denilen varlıkta büyük, muhteşem ve önemli bir şeyler görmek daha mı akıllıcadır? Bu durumda bütün bunlar biraz saygı ve itibar görmek için her türlü coşkuya ve insana hizmet eden her türlü çabaya değerdi. Bu görüşle çelişen şey ise bu kadar yüceltici ve saygılı bir görüşle insanın kendi değerinin farkına varamayacağı ve kendisini mahcup hissedeceğidir. O zaman da dünya kendine daha erkeksi sevgililer bulmak için bu saygılı aptal oğlan çocuğunu hiçbir zaman dikkate almaz ve ona sadece gülümseme bahşetmekle yetinir. Ancak diğer taraftan böyle bir güven duygusu ve safdillik büyük yararlar da sağlar. Çünkü kim her şeyi ve insanları ciddiye alır ve önemserse onların duygularını okşamak ve böylece kendisine bazı yararlar sağlamakla kalmaz aynı zamanda da bu kişinin düşünceleri ve davranışları büyük bir ciddiyet tutku ve sorumluluk bilinci kazanır. Bu da onu sevimli ve önemli bir kişi yapar. En büyük başarılara ve sonuçlara götürür."

26 Şubat 2016 Cuma

Zübük & Robin Hood & Arsen Lüpen & Locke Lamora / Zübük'ten Arsen Lupen'e Hırsızlar ve Hırsızlık Üzerine

Adil bir dünyada yaşamıyoruz. İnsanlar tarihin ilk zamanlarından beri hayatta kalmak ve daha sonra da daha iyi bir hayata sahip olabilmek adına kendince yollar geliştirdiler. Elbette bunu yaparken yoldan çıkanlar da oldu. Güç sahibi olanlar bir şeylere zorla sahip olmaya karar verdiler. Gerektiğinde insanları öldürüp korkutarak ilk toplulukları oluşturdular. Ama öldürmeyi bir kere tatmaları onlarda nesiller boyu süren bir kan açlığı doğurdu. Katiller yazımda bunları ayrıntılı olarak anlatmıştım. Bu ilkel açlık sadece kurbanlarını işkencelerle sebepsizce öldüren, onlardan hatıra toplayan çoğu şizofren hasta ruhlu insanlarda yok. Dünya tarihini bir sürü savaşın doldurmasına neden olan bu açlıktır. Bugün Amerika ve Avrupa zaten halihazırda Ortadoğu coğrafyasının kural koyucuları durumundayken yine de kanın hala durmuyor olmasının sebebi yine bu açlıktır. Eşitlik, adalet, demokrasi kavramlarıyla anılan Fransız İhtilali, ya da Rusya'daki Bolşevik İhtilali çok büyük kaosa neden olmuştur. Tarihte devrim tarzı tüm olaylarda insanların kan açlığı ortaya çıkar ve sadece gerçek suçlular değil bir çok masumun canı o güç sarhoşluğunda alınır. Yetmişlerde ideolojik fikir ayrılığının biraz ittirmeyle iç savaşa dönmüş, insanlar bilip bilmeden can almaya başlamıştır. Dünya soykırımlara da tanık olmuştur. Kah Cengiz han dünyayı kasıp kavurmuş, insan hayvan dinlemeden katliam yapmış kah Naziler saf ırk uğruna dünyayı kirlettiğini düşündüğü Yahudi, Çingene ırkların ya da sakatların ve yaşlıların yaşamaması gerektiğine karar vermiştir. Bir tanesinin bugün yıl dönümü. Hocalı katliamında acı çeken Azeri kardeşlerimizi üzüntüyle anıyoruz.

22 Şubat 2016 Pazartesi

Kara Kız - Bernard Shaw / Tanrı'yı Arayış

Kara Kız bir misyonerle karşılaşıp onunla din hakkında konuştuktan sonra Tanrı'yı aradığı bir yolculuğa çıkan kız hakkında. Önceki yazımda bahsettiğim Kabil tek bir karakter üzerinden tüm bir din tarihini anlattığı gibi Shaw da Kara Kız'ı ile dünyanın din konusunda değişen paradikmalarını gösteriyor bize. İncil'in kıssalarını yalanladıkça İncilden bir kısım toz olup uçuyor. Sonunda incil bitiyor bu sefer bilime ve sonunda müslümanlara doğru akıyor konu. Ayrıca kitap bir kara kızın gözünden anlatılmış, kendinden tamamen farklı bir din ve kültür  yumağı ile tanışan bir kızın sorgulaması olarak ayrıca dikkat çekici. Önceki yazımda değindiğim gibi dışarıdan beyaz adamın getirdiği din ve ideolojiler eleştiriliyor. Yine önceki yazımda bahsettiğim gibi dinin siyahiler için ayrı bir anlamı var. Din onlar için bir seçim değil zoraki bir kabulleniş oldu çünkü. Elli sayfalık bu öykü hakkında bol spoiler içerecek yazımda kısaca bu anlatılanları kendimce çözümleyeceğim. 

17 Şubat 2016 Çarşamba

Kabil - Jose Saramago & Beşinci Dağ - Paulo Coelho // Tanrı ve Kötülük Üzerine

Latinler tarihleri boyunca pek çok acı çeken halklardandır. Siyahi değiller belki ama beyaz da sayılmadıklarından ikinci sınıf kalırlar. 1800lerde İspanya ve Portekiz sömürgesi iken gerek zorla, gerek misyonerlik çalışmalarıyla Hristiyanlaşmışlardır. Akabinde yükselen devrim rüzgarına kapılmış, kıtayı kontrol altına almaya çalışan Amerika'ya karşı savaş vermişlerdir. Bu süreçte devrimleri de görmüşlerdir, karşı devrimleri, darbeleri de. Bizde seksen döneminde yapılan işkencelerin bir benzerini belki de daha fazlasını yaşamışlardır. Amerikan vatandaşı Latinler ise tıpkı zenciler gibi kenar mahallelerde arka sıradakiler dizisi kıvamında hayatlar sürmüşlerdir. Zaten Latin bölgelerinde bir çok zencinin yaşadığını ve kültürlerinin iç içe geçmiş durumda. Kaderleri de yolları da ortak. Tüm bunlar onların dine bakışlarını etkilemiş elbette ve genel olarak eserlerinde özellikle kötülük problemine değindiklerini görüyorum. Bu yazımı bu konudaki iki uç esere ayırıyorum. Her ikisi de kutsal kitaplarda adı geçen birer kişinin hayatını hikayeleştiriyor.

14 Şubat 2016 Pazar

1Q84 - Haruki Murakami & Kralkatili Güncesi - Patrick Rothfuss / Kadınlar ve Bir Tutam Aşk

1Q84 Murakami'nin baş yapıtı olarak bilinmeyi sonuna kadar hak eden çok farklı bir kitap. Üç kitaplık bir seri olarak satıldığı gibi tek kitaplık bir cilt halinde de satılıyor. Ben ciltli halinden okumuştum. Zaten kitaplar bir sayfa çevirir gibi birbirini izlediği için bir arada okumak en doğrusu ama kalınlığı ile göz korkutabilir. Kitap aslında bir çok şeyden bahsediyor. Ucundan Japonya'yı tanıtıyor, 1984'te Orwell'ın karanlık bir gelecekle işaret ettiği ilk bakışta o kadar da farklı olmayan bir dünyayı bize anlatıyor. İki farklı karakterimiz var. Karakterlerimizden biri bir kadın ve diğeri erkek ve yazar başta hiç acele etmeden bu iki cinsi anlamamızı sağlamaya çalışmış. Ben bu yazıda özellikle Aomame'ye deneyeceğim. Tengo ile ilgili sadece şunu bilmek yeter sanırım. Hayatına üç kadın giriyor. Biri yüzünü bile hatırlamayacağı bir yaşta ölen ve babası olmayan bir adamın memesini emdiğini hatırladığı annesi, diğeri ilişkileri sadece ve sadece tek bir kez el ele tutuşmaktan ibaret olan ilk ve tek aşkı, sonuncusu ise kitabını edebileştirmek ve mükemmelleştirmek için yakınlaştığı disleksi hastası bir kız.


2 Şubat 2016 Salı

Kıyamet Senaryoları IV - Zombi İstilası

Güncel olarak internette dolaşan inanışa göre zombi aslında kökeni voodoo adetlerine uzanan bir mit. Bilinen ilk şekli dnd oynayanların iyi bileceği necromancerların yaptığı gibi ölülerin bilinçsiz saldırgan varlıklar olarak diriltilmesi. Drizzt serisini okuyanlar necromancerlarla bolca karşılaşmışlardır. Bunun yanında Vertigo denen bir tür daha var. Bu ise yenilen şeylerin ruhu etkilediğine dair bir inanıştan geliyor. Bu inanışa göre bir başka insanı yiyen kişi o kişinin yeteneklerini alır ve bunu yapmaya devam ettikçe değişim geçirir yozlaşır nihayetinde vertigo denen zombi tarzı yaratıklara dönüşür. Sürpriz bir şekilde çıkıp Until Dawn adlı oyunun ana hikayesini oluşturan bu yaratıklar oyunda fazlaca golluma benzer şekilde resmedilmişti. Smeagol'ün de kardeşini öldürmesi, daha sonra çiğ etle beslenmesi, yüzüğün yozlaştırıcı etkisiyle birleştiğinde Gollum olduğu düşünülürse yazarın vertigo mitinden etkilenmiş olabileceğini akla getiriyor. Zombi miti buralardan Hollywooda, çizgiromanlara ve kitaplara taşınıyor. Bilinen ilk örnek Mary Shelley'in Frankenstein romanı. Daha sonra pek çok uyarlaması yapılmış ve Van Hellsing gibi pek çok filme de yan karakter olarak sokuşturulmuştur. Tim Burton ise onu Frankenweenie olarak yeniden yorumlamıştır ki o yönetmenin her filmi kendine özgü tarzıyla ayrı ayrı efsaneler. The Nightmare Before Christmas ve Corpse Bride filmlerinde de zombi tarzı karakterler görmek mümkün.


1 Şubat 2016 Pazartesi

Mad Max & Fallout & Richter 10 / Kıyamet Senaryoları III - Nükleer Postapokaliptik Evrenler

Kıyamet senaryolarının yanında bir de kıyametin kopup bittiği dünyanın yıkımdan sonra yeniden az sayıda insanla devam ettiği senaryolar vardır ki bunlara kısaca post-apokaliptik yapımlar diyoruz. Modernitenin yarattığı yeni korkulardan en büyüğü kuşkusuz nükleer bomba. Truman bu hadiseyi gayet pişkinlikle "Tarihteki en cesur bilimsel kumarı oynadık, 2 milyar dolar değerinde bir bahis ve kazandık." diye açıkladığı ve nitekim Amerika'nın dünyayı yöneten bir güce dönüşmesini sağlayan o muhteşem ezici güç. Einstein eğer üçüncü dünya savaşı olursa bir sonraki savaş çakıl taşlarıyla olur demesiyle bu ihtimal insanların içini ürperten senaryolara konu olmuştur. Nükleer bomba vurulduğu anda öldürmekle kalmıyor sonraki nesilleri de etkiliyor bunu da unutmamak lazım. Hibakusha dediğimiz bazısı hala yaşayan insanlar dayanılmaz acılar ve deformasyona katlanmak zorundalar. Bunun tüm dünyada olmasıysa hayal edebilecek en korkunç kıyametlerden biri. Daha önceki yazımda bahsettiğim The 100 ve Shannara serileri böyle dünyalarda geçiyor. Bu konuda bilinen yapımlardan son filminin aksiyonu başımı ağrıtacak kadar kesintisiz olan -ki bu benim için bir eksiydi- Mad Max serisi. Su yok, her yer çöl, dünyada eski barbar düzenlere dönülmüş ve her yer deli dolu. Bol bol aksiyon sokuşturulmuş bu dünya türü sevenler için ideal ve yaratıcı. Bizim mehteran orduyu nasıl coşturuyorsa adamlar aynısını metal müzik çalan ve gitarından ateşler falan çıkartan bir maskotla yapmışlar. Dikdatörler orduyu ölüme gönderiyorsa coşturmayı da bilmeli tabii ve bu filmdeki abimiz pisliğin biri olsa da bunu çok iyi yapıyor.